29 Temmuz 2014 Salı

Annem "Erkek Fatma" iken...





Fotoğraftaki kadınlardan biri annem. Erkek kılığında olan. Kendimi bildim bileli, bu fotoğraf aile albümünde var. Ama son on yıldır dönüp dönüp bakıyorum. Fotoğrafın çekildiği tarih Kırklar’ın sonu veya Elliler'in başı olmalı. Annem henüz evlenmemiş. Bu fotoğraf hakkında düşünmeme sebep olan bir başkası ise birkaç yıl önce, bir başka ailenin albümünde rastladığım iki erkek arkadaşın fotoğrafı. Muhtemelen aynı yıllarda çekilmiş. Bu kez erkeklerden biri kadın kılığına girmiş, diğeri bir Arap erkeği olmayı tercih etmiş. 
Annemin bu fotoğrafı bizi hiç rahatsız etmedi haliyle. İki genç kadın "biraz eğlenmek", biraz da arkadaşlıklarını ölümsüzleştirmek için bir fotoğraf stüdyosuna girmişler, diye düşündük hep. Üstelik annem, kendisine gençliğinde "Erkek Fatma" dendiğini, bunu da "külhani" tavırlarına borçlu olduğunu söylerdi gururla. Ne de olsa erkekliğe öykünmek, belli yaşlarda ve belli sınırlar içinde makbul bir itiyad. Üstelik genç kadını, "kadınsı" olmaktan alıkoyarak, arzu nesnesine dönüşmesini engellediği düşünülüyor sanırım. 
Ama diğer ailenin albümünde bulduğum iki genç erkeğin fotoğrafı, kadın kılığındaki erkeğin ailesinin kimi üyelerini çok rahatsız etti. Öyle ki, fotoğrafı sertçe elimden çekip küçük parçalara böldü ailenin kadın fertlerinden biri. Şok edici tepkinin şaşkınlığını savuşturur savuşturmaz gidip bu parçaları çöpten topladığım ve başarıyla birleştirip dosyamda sakladığım aramızda kalsın. Homofobinin aile yadigarı bir fotoğrafa yönelik şiddete ve tahammülsüzlüğe dönüşmesi beklendik bir durum. Hele de kalabalık bir ortamda arz-ı endam ederse bu fotoğraf.
Eril veya dişil imgenin kısa süreli de olsa takas edilmesi pratiği muhafazakar toplumumuzun bir dönem hiç de rahatını kaçırmamış anlaşılan. Şu fotoğrafta olduğu gibi:



Bir erkek çocuğun stüdyo çekiminde bir kız çocuğu görünümüne büründürülmesi günümüzde pek rastlanacak bir durum değil. Fotoğraftaki oğlan, belki ailesinin kız çocuk beklentisini karşılamadığı, belki bir kız çocuk kadar güzel bulunduğu, belki de ailesinden biri evcilik oynamayı sevdiği için böyle bir fotoğrafa malzeme teşkil etmiş. Pek de mutlu görünmüyor üstelik! 
Gülderen Bölük’ün Fotoğrafın Serüveni (Kapı Yayınları, İstanbul, 2014), kitabını okuduktan sonra Türkiye’de stüdyo fotoğrafçılığının birçok ayrıntısına ve kısa tarihine vakıf oldum. Ama kadınlık ve erkeklik imgelerinin bir fotoğraf için bile olsa takas edildiği örneklere hiç rastlamadım. Tam da tersine Bölük, hemcinslerin samimi (elele, kolkola) pozlar verdikleri fotoğrafları "temize çekmek" için, bu tür pozların yanlış anlaşılmaması, iki kadın veya erkek arasındaki derin dostluğun nişanesi olarak görülmesi gerektiğini vurgulamış ısrarla. 
Bununla da yetinmemiş, Oryantalist diye nitelediği fotoğrafçıların Osmanlı veya Türk kadınını "aşağılayan" fotoğraflarından örnekler sunmuş okura. Bu fotoğraflarda kadınlar ellerinde sigara ile, fal bakarken, uzanmış yatarken veya dekolte kıyafetlerle görünüyorlar. Yazarın aslından "hanım" olarak bahsettiği Osmanlı kadınlarının, bu fotoğraflarda "kadın"a dönüştüğüne de şahit oluyoruz. E tabii, kadınlık halleri de her türlü suistimale gebe! Oysa bence, kitabın en neşeli, hayat dolu fotoğrafları bunlar ve benzerleri. 
Gülderen Bölük, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e stüdyo fotoğrafçılığının gelişimini, elindeki çok zengin görsel malzeme ile anlatıyor. Ama kitabı okuyunca aklıma gelen şu oldu: Keşke yanına bir sosyolog alsaydı, bu malzemeyi birlikte yorumlasalardı. 
Not: Aşağıdaki fotoğraflar Gülderen Bölük'ün kitabından değil. Kendi arşivimden.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...