5 Şubat 2015 Perşembe

Kız bakmak!


 

Bugün arkadaşlara anlatırken aklıma geldi.

Ben çocukken, bir alt katımızda Hafize Teyze otururdu. İki bekar oğluyla... Kocası öleli çok olmuştu. Her ana için bebeleri kıymetli ve eşsizdir de, Hafize Teyze'ninkiler bulunmaz Bursa kumaşı idiler.

Hafize Teyze, çok sigara içen veya sesi çatallı olduğu için benim çok sigara içtiğini sandığım, asabi, sevimsiz ve küfürbaz bir kadındı. Karanlık bir karakterdi. Çocukları hiç sevmez, kötü davranırdı.
Ona yaranmak mümkün değildi. Oğulcuklarından başka mükemmel işleyen makina yoktu dünyada...

Aslında iki oğlan da efendi çocuklardı. Analarına pek bi benzerlikleri yoktu. Ama büyük olanı, Hafize Teyze'nin ve haliyle tüm bir kadınlık aleminin nezdinde evde kalmış'tı, diyemeyeceğim, haşa, öyle değerli bir oğlan evde kalmazdı, evlenmekte acele etmiyordu.

Hafize Teyze'nin ise bir dilemması vardı. Hem oğlan bir an önce hayırlı bir kısmet bulup evlensin istiyor, hem de kimseleri ona layık görmüyordu. Üniversite mezunu, Hafize Teyze'nin vitrinini teşkil ettiği "iyi" bir aileden gelen, sessiz sakin ve tabii yine anasına göre çoook yakışıklı bir adamdı güya oğlan. Şimdi yelloz bi kıza takılacak, anasına hıyanet edecekti Hafize Teyze'ye göre. O sebepten, elini çabuk tutmalı, oğlana bi kız bulmalıydı.

Kız bulmak için de önce "kız bakmak" lazımdı. Kardeşim bunu niye tırnak içinde yazıyorsun, demeyin. Kız bakmak başlı başına bir ritüeldi(r). Önce komşulara, akrabalara, eşe dosta haber salınırdı. E tabii herkese değil. Seçerek yapılırdı bu çağrı. Ne idüğü belirsiz insanlara bulaşılırdı mazallah!

Haber dalga dalga yayılırken, her olumlu geri dönüşte, çoluk çocuk, konu komşu yollara düşülmesi gerekirdi. Düşerdik biz de Hafize Teyze'yle yollara. Biz, derken abartmıyorum. Tüm haşmetiyle Hafize Teyze önde (hafif topuklu yılan derisi ayakkabılar, tayyör, incili kolye ve yaka iğnesi eşliğinde), annem de dahil olmak üzere en az üç komşu kadın. Ve de en vahimi onların çocukları.

Ankara kazan biz kepçe bir iki yıl gezdik böyle. Tıksırıncaya kadar yedik gittiğimiz evlerde. Her türden misafir koltuğuna oturduk. Her çeşit terliği giyip çıkardık. (Sadece çocuklar. Annelerin misafir ayakkabıları olur, kumaş torbalardan çıkardı). Her bedenden, her karakterden, her tondan genç kadına sarf-ı nazar ettik. Beğenmedik Allah, beğenmedik.

Çocuk kafamla bile bu işte bir tuhaflık olduğunu, görücüye çıkan genç kadınların ne kadar tedirgin, mahcup olduklarını, arada kimisinin ne kadar meydan okuyucu bir havaya girdiğini görüyor, sıkıntıya düşüyordum. Belki, ilerde benim de başıma gelmesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyordum.

Hafize Teyze, hiç birine fazla yüz vermez, ailelerine de tepeden bakardı. Kaliteli mal pazarlayan bir tüccardı o. Eğer kızların ayağına gidiyorsa, adet böyle olduğundan gidiyordu. Yoksa tenezzül eder miydi? Ahret sualleri sorarak, yüzünü ekşitip bakarak, kırıtarak, öfkelenerek ilişkilendiği ailelerde uygun kız yoktu onun oğulcuğuna haliyle.

Sonra sorun nasıl çözüldü bilemiyorum ama oğlan evlendi ve Hafize Teyze'nin evine geldi gelin. Bir süre onlarla birlikte yaşadılar. Hafize Teyze'nin geline dünyayı dar ettiğini söylememe gerek var mı?

Ben bu cümbür cemaat kız bak adetinin hala yaşatıldığını düşünüyorum. Öncelikle, kız evine bir korku salınıyor bu kalabalıkla. Bir çift değil, onlarca gözün nazarına maruz kalıyor genç kadın ve ailesi, evleri. Hem de damat adayının elini güçlendiriyor bu zor beğenir güruh.

Bunun yanı sıra, kız bakıldıktan sonra, gelin adayı gıyabında masaya yatırılıp içinin dışına çıkarılması gerektiği için komşu kalabalığınaın toplanmasına vesile ve sohbete konu çıkmış oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...