21 Şubat 2015 Cumartesi

Orta sınıf ahlakım ve iyileşmeyen yaralarım


Temsili biz :)



Birkaç gün önce arkadaşım, elimdeki dövmeyi yaptırırken acı duyup duymadığımı sordu. "Acıdı biraz ama benim ağrı eşiğim yüksek" dedim. Biraz konuştuk bu konu hakkında.

Konu orda kapandı ama ben sonradan bunun hakkında epey düşündüm. Ağrı eşiğinin yüksekliği veya düşüklüğü, biyolojik değil de, kültürel yahut sınıfsal ve hatta ahlaki, dinsel etkenlere bağlı olabilir mi?

Kendi ailemi, deneyimimi şöyle bir gözden geçirdim: evet, olabilir!

Orta sınıf bir ailede büyüdüm. Her ne kadar küçük bir Orta Anadolu kentinde doğup büyümüş de olsalar, ebeveynim uzun yıllardır büyük şehirde yaşıyordu. Babam, üniversite bitirmişti, memurdu.

Orta sınıf ahlakı olarak bilinen ahlaki anlayışa sahipti bizimkiler de. Orta sınıf ahlakının çocuklara yansıyan ilk tezahürleri, haddini bilmek ve fakat hakkını savunmak (Babama göre, "Haklı olan bir çift öküzden daha kuvvetli sayılırdı". Heyhat! Babacım ya!); kibar olmak; diğergam olmak; saygılı olmak; "devlet baba"ya ve evdeki babaya güvenmek, itaat etmek konusundaki öğütler, dayatmalardı.

Şimdi bunun senin ağrı eşiğinle ne alakası var, diye soracaksınız muhtemelen. Evet, var. Şöyle izah edeyim: ablamın da, benim de ve bilahare ablamın oğlunun da, ne vakit bir yerimiz acısa, ağrı çeksek, yaralansak annem, babam ve tabii ki annanem, sızlanmamıza, nazlanmamıza meydan vermezlerdi. Annem, "Of çok acıdı!" falan dediğimizde, "Yondullah!" diye aşağılardı bizi. Ne demekse bu? Annanem ise "Yahudilik etme"" derdi. Muhtemelen Yondullah'ın Yahudilik ile bir bağlantısı var.

Irkçılık, ayrımcılık yapmadan basit bir tepki bile gösterilemediği bir ahlaktan bahsediyorum farkındaysanız. Bunun hakkında uzun uzun düşünmeli. Acıyı dile getirmek, altını çizmek ile Yahudi kimliği arasında soykırıma işaret eden ve buna bile tahammül edemeyen zihniyetin kurduğu bir bağlantı mı vardır acep?

Her neyse, ne zaman acı/ağrı çekseniz, yaralansanız mızmızlanmamanız konusunda uyarıldığınız bir aileniz varsa, dişinizi sıkmayı öğreniyorsunuz. Nazlanmak yasak! Hatta ayıp, hatta günah! Ötesi, zayıflık göstergesi. Yakışık almaz!

Böyle bir ailede sürekli yapman gereken ama yapmayı ihmal ettiğin bir şeyler, aramayı ihmal ettiğin birileri vardır: Çocukken, "Amcaya teşekkür et!", "Özür dile bakalım kardeşten", "Hiç yakışıyor mu sana?", "Bacaklarını topla!". Büyüyünce, "Halanı aradın mı?", "Ne zaman evleneceksin?", "Tek çocukla kalmaya niyetli misin?", "Ölsem umurunuzda değil".

Orta sınıf ahlakının yaralarını saklamak yönündeki telkinleri, daha fazla yaralanmaya, seni yaralayandan hesap sormayı kendine yakıştıramamayı beraberinde getiriyor. Böyle olunca, güçten düşmek, nazlanmak, yardıma muhtaç duruma gelmek, dışlanmak korkusu, emeğinizin sömürülmesine, hakkınızın yenmesine, kalbinizin kırılmasına sebep oluyor. Ağlamayana meme vermedikleri için de, kendi kendinizi avutmak zorunda kalıyorsunuz. Annenizin, babanızın ve onlarınkilerin yaptıkları gibi...

Alt sınıftan gelenler daha hırslı, üst sınıftan gelenler daha özgüvenli olabiliyor. Orta sınıfın rahvanlığı, temkini, statükoculuğu ve üzerindeki ahlaki baskılarla biçimlenen ortalama karakteri onu hem tatsız, hem de ufku dar hale getirebiliyor.




14 yorum:

  1. Muhteşem bir yazı. Benim de yüksektir ağrı eşiğim. Ben bunu hep, nazlanmaya fırsat bulamama yorumlardım. Birazcık doğru düşünmüşüm. Sizi okumayı seviyorum . Sevgiler :)

    YanıtlaSil
  2. bazen basit şeyler hakkında düşününce kendimiz hakkında yeni şeyler keşfediyoruz, öyle değil mi?

    YanıtlaSil
  3. çok tatlı bi yazı olmuş yine, yine akide şekeri gibi :)

    YanıtlaSil
  4. Evet ya, ben de zaman zaman düşünürüm bunu. Çocukları bu hengamede, anne ve babanın farklı geçmişi ile hangi sınıfa dahil yargılarla yetiştireceğiz merak ediyorum doğrusu. Bazen bildiklerimiz koşullarla orantılı biçim değiştiriyor ya, işte ben o noktada anne ve babalara birer kılavız kitap verilsin isterdim :) Yazı çok güzel, zihninize sağlık.

    YanıtlaSil
  5. çocukları biraz oluruna bırakmak iyi olabilir gibi. boş vakitlerini dahi düzenleme kaygısı, bir ahlakı dayatma çabası sıkıntı yaratıyor. teşekkürler

    YanıtlaSil
  6. güzel bir bakış açısı !

    YanıtlaSil
  7. Fundacım ne kadar doğru yazmışsın, hiç bu açıdan düşünmemiştim.

    YanıtlaSil
  8. madeni cesaretini seviyorum fundacım.

    YanıtlaSil
  9. Hocam vasıtasıyla okudum. Güzel yazı. Takipdeyim.

    YanıtlaSil
  10. Selam, burada degindiginiz noktalari bir dönem uzun uzun düsünmüstüm. Bizim ailemizde kadinlarin aci esigi yüksektir. Bunun toplumda kadina yüklenen, sabretme, dayanma, sikayet etmeme, rolü ile ilgili oldugunu düsünüyorum artik. Ailemizin kadinlari güclüdür, herseyi sirtlanirlar bir ah bile demezler. Ancak uzun vadede hissedilmeye izin verilmeyen acilar, üzüntüler, öfkeler, fazlaca susulmus tepkiler, birikiyor birikiyor ve cig olup düsüyorlar günün birinde önümüze. zannederim üzüntüye, aciya, öfkeye yer acmak, hissetmeye izin vermek gerekliymis, son senelerde ben bunu ögrendim, daha incinebilir olmayi, aciyi hissetmeyi, ve böylece acidan kendimi korumayi. sevgiler. Itir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. incinebilir olmayı öğrenmek ne eşsiz bir deneyim değil mi? çok da faydalı. selamlar

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...