1 Şubat 2017 Çarşamba

Zor 2016'nın Ocak okumaları

Bu sene bir çılgınlık yapıp, her ayın sonunda geçen yıl ve bu yıl söz konusu ay itibarıyla okuduğum kitapları birarada tanıtayım diyordum. Çünkü, başdöndürücü bir hızla kitap fışkırtan yayıncılık sektörüne yetişmek mümkün olmuyor. Geçen yılın kitabı tarihe gömülüveriyor. Ama baktım liste uzayacak ve tabii metin de. Yine eski usül devam edeyim dedim. Yani yine geçen yılın kitaplarını anlatacağım.

Şimdi efendim, geçelim kitaplara...

Bakıyorum da, ocak aylarında hep daha fazla sayıda kitap okuyorum. Sanırım okulun tatile girmesiyle ilgisi var. Derse hazırlan, geleni gideni avut, jüriye gir, toplantı yap telaşesi falan azalıyor. Bitmiyor ama tabii.

Geçen yılın ocak ayında ilk okuduğum kitabı, o yıl aldığım karar gereğince (ancak bu derece cüretkar kararlar alabiliyorum :) eskilerden seçtim. Artık bir eski/bir yeni kitap okuyayım dediydim çünkü. Neden derseniz, zamanında hevesle veya merakla dünya kadar kitap alıp rafın diplerine sıkıştıran sonra tam bir maymun iştahlı gibi, cezbedici yeni bir kitap yayınlandığında eski aldıklarına ilgisi sönen bir okur olabiliyorum.

Neyse işte, bu karar gereğince rafın eeeeen dip taraflarından Carson McCullers'in Altın Gözde Yansımalar'ını çekip çıkardım. Ben bu kitabı, zamanında Ankara'da öğrenci ve memurların pek ilgisini çeken ucuzcu Kelepir Kitap'tan almıştım. Kelepir, Ankara'nın kültürel haritasında ikinci el ve ucuz kitap cenneti olarak yer etmiş Olgunlar Sokak'a yakın bir ara sokaktaydı. Kuytuda kalmasına rağmen, kulaktan kulağa yayılmıştı şöhreti. Daha çok Afa, Cem ve başka küçük yayınevlerinin baskılarını satardı. Bazıları kötü çevrilmiş kitaplardı. Ama benim sözünü edeceğimi Nihal Yeğinobalı gibi bir üstad çevirmişti. Yeğinobalı'nın otobiyografisi Cumhuriyet Çocuğu'nu da tavsiye edip Altın Gözde Yansımalar'a geçeyim.

1991'de çevrilmiş bu roman, Amerikan taşrasında, bizdeki garnizon-askeri lojman türü bir yerleşim yerinde geçiyor. McCullers'ı Düğünün Bir Üyesi ile tanıyıp çok sevmiştim. Hatta Çilek Yayınevi diye sevimli bir yayınevinden çıkmıştı o baskı da. Çok güzel bir kapak tasarımı vardı. Altın Gözde Yansımalar, psikolojik sorunları olan subay kocasıyla yaşadığı askeri lojmanda çok canı sıkılan, kocasından beklediği duygusal ve cinsel alakayı göremeyen genç ve güzel bir kadın ile onu takıntı haline getirmiş genç bir askeri odağa alıyor. Ama bence sorunlu koca, garnizon komutanı ve onun yine psikolojik sorunları olan zayıf bünyeli karısı ile onların hizmetçileri de en az bu çift kadar dikkat çekici. Öyle ki, histerik denebilecek kadın kahramanımız gölgede kalıyor. Komutanla yaşadığı ilişkiyi saklamak için çok da çaba sarfetmeyen kadın kahramanımız bir yana, karısına tutkun askere abayı yakmış görünen genç subay da başarıyla çizilmiş romanda.
Yeğinobalı'nın tercümanlık becerisinden bahsetmiştim. Ama tabii 90'ların başında kullanımda olan kelimeler biraz farklıymış: parföm, nedence, güvenç, koygun, güre.
Bu tabii bugün yapılan bir okumayı yer yer sekteye uğratabiliyor.
Son olarak, kitabın filme de çekilmiş olduğunu öğrenince, hemen seyrettim. Genç subay rolünde Marlon Brando, histerik karısı rolünde Elizabeth Taylor ve asıl unutulmaz karakter, komutanın evindeki hizmetçi. Brando'nun yeteneğini zaten anlatmaya gerek yok. Filmi de tavsiye ederim.

İşte bu!


Bursa Nilüfer Belediyesi kültür-sanat alanında çok iyi işler çıkarıyor. Geçen yıl da Aziz Nesin sergi ve etkinlikleri yapmıştı. Bursaname, Yazılmamış Yaşamöyküsü de, Nesin'in Bursa'da sürgündeyken yazdığı mektuplardan oluşuyor. Tabii bol fotoğraf da var. Eski Bursa'yı görme imkanı da veren fotoğraflar. Yalnızlık, sefalet, ailesine duyduğu özlem, aldatılmışlık hissi sayfalar boyunca karşımıza çıkacak olan şeyler. Kitapta ilginç olan, yazarın 43 yıl sonra Bursa'ya tekrar gittiğinde neler hissettiğini de içeriyor olması. "O yeşil Bursa kalmamış" diyor. Bir de şimdiki halini görebilseydi :(

Genç ve kavruk bir yazar.


Raymond Carver hep aşinaydı. Ama hiç okumamıştım. Sanırım yine öykü sevmemezlikten. Ama Katedral'i iyi ki okumuşum. Alice Munro tarzı ve tadında buldum öykülerini. Özellikle ilk hikaye, Tüyler çok etkileyici. Tıpkı yazarı gibi, aile hayatının dayatmaları, çoluk çocuk geçindirme gayretleri içinde deliren kadın ve erkekler anlatılıyor. Tavsiye ederim tabii ki. Hararetle...

Tekinsiz bir yazar


Barış Bıçakçı'nın kemik hayran kitlesi vardır. Ben o kadar bağımlı değilim ama seviyorum kendisini. Tabii ki her yazdığını okuyorum. Seyrek Yağmur, uzun zamandır beklenen yeni romanı. Rıfat'ın maceraları var kitapta. Egzantrik kitapçı Rıfat. Oktay Rifat'tan mülhem ismi olan kahramanımız, sayfalar boyunca bize Flannery O'conner ve Alice Munro öneriyor. Okunmaz mı?

Kapak bir türlü beğenilemedi. Yazarı beğenmişti halbuki.


Tahar Ben Jelloun'un çok eski bir muhibbiyim. Tanca'da Sessiz Bir Gün ilk okuduğum kitabıydı. Oryantalist bir metindi ve erotize edilmiş bir üslubu vardı bence. Kutsal Gece ile sürdürmüştüm onunla ilişkimi. En son, Son Arkadaş'ı okudum. Diğer ikisi kadar etkilemedi. Bu romanda Işık Ergüden çevirisiyle, Fas'ta geçen bir hikayeye şahit oluyoruz. Mahalle arkadaşlarının zaman içinde ayrılan yolları, fonda ülkede yaşanan politik gelişmeler, gurbete çıkmak, aşk, cinsellik v.b. hakkında bu roman. Fas'ta da Türkiye'deki gibi adalet arayışının nafileliğini, birincil ilişkilerin hakim olduğu bir Akdeniz ülkesini, İsveç'te yaşayan Mamed'in ülkesine duyduğu özlemi ama orda da yapamayışını okuyoruz.

Kutsal Gece'yi okuyun 


Bu ay bir de çizgi roman okudum. Ayvalı, Dört Yazar, Üç Kuşak, İki Yaka, Bir Ayvalık. Bir Ayvalık tutkununun merakla beklediği bir eserdi bu. Soloup'un  resimlediği kitabı Hasan Özgür Tuna çevirmiş. 3 Yunan, 1 Türk yazar gözünden 1922 nüfus mübadelesi, Lozan mağdurları. Fotis Kondoğlu, İlias Venezis, Agapi Venezi Molivyati, Ahmet Yorulmaz.

Biraz pahalı bir kitap. Ama baskısı güzel.


Ahmet Rasim'in İki Güzel Günahkar'ını geçen yılki Ankara Kitap Fuarı'ndan almıştım. Kırmızı Kedi basıyor yazarın kitaplarını. Rasim'in tefrika edilmiş iki hikayesi bu. BiriTürk, diğeri Ermeni iki genç kadını anlatıyor. İkisi de onun deyimiyle günahkar. Yani fahişelik yapıyorlar. Ama ikincisini bu işe mecbur bırakan hazin bir hikayesi var. Kadın-erkek ilişkileri, evlilik, cinsellik üzerine kafa yormuş ve kendi hayatı da duygusal çalkantılar içinde geçmiş bir yazarın, cinsiyetçi ve ırkçı klişelerle örülü romanı. Ama üslubu alıp götürüyor insanı.

Nerde görseniz, 'Evet, bu O!' demez misiniz?


Son kitap, otobiyografi ve biyografi okumayı birçok şeyden daha fazla seven birinin tercihi: Lüla ve Ben, Çifte Anı. Tanınmış akademisyen Çiğdem Kağıtçıbaşı ve annesi Süheyla Çizakça'nın içiçe geçmiş anıları var kitapta. Sözü bir Çiğdem, bir Süheyla alıyor. Bursa'daki Çizakça Okulları'nın tarihini de öğreniyoruz bu kitaptan. Kurgusu çok ilginç. Farklı kadın hikayelerini merak edenler okuyabilir.

Anne ve kızın yağlı boya resmi.


Altın Gözde Yansımalar, Carson McCullers, Çev. Nihal Yeğinobalı, Cem.

Bursaname, Yazılmamış Özyaşamöyküsü, Aziz Nesin, Nesin Yayınevi.

Katedral, Raymond Carver, çev. Ayça Sabuncuoğlu, Can

Seyrek Yağmur, Barış Bıçakçı, İletişim,

Son Arkadaş, Tahar Ben Jelloun, Çev. Işık Ergüden, Can

Ayvalı, Dört Yazar, Üç Kuşak, İki Yaka, Bir Ayvalık, Soloup, Çev. Hasan Özgür Tuna, İstos Yayınları.

İki Güzel Günahkar, Ahmet Rasim, Kırmızı Kedi.

Lüla ve Ben, Çifte Anı, Çiğdem Kağıtçıbaşı, DK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...