Ağustos ayından beri yazmıyormuşum. Buna üzüldüm. Artık blog, hatta vlog takip edenlerin çok azaldığı bu dönemde, zaten çoktandır bir kitap bloguna dönüşmüş bloguma gizli bir merhamet duyuyorum. Sahibi tarafından bile terk edilmiş gibi oldu zavallıcık.
İnsan çok fazla sorumluluk üstlenince, işleri biraz da bitsin diye yapıyor. Şöyle yavaşça, tadını çıkararak, tüm ilhamını aktararak yazmak ne güzel olurdu eskiden.
Bu yazıda da 4 kitaptan bahsetmek isterim. Bazen benden çok iyi hislerle ayrılmayan kitapları hiç anmayayım diyorum ama o kadar emek verip okumuşum. Belki benden başka düşünenler vardır, öyle değil mi? Yahut vaktini daha iyi kitaplara harcamayı tercih edecek olanlar. O iyi kitabın ne olduğunu ben dayatacak değilim ama fikrimi de söylemeden edemiyorum.
İşte ilk kitap: Shirley Jackson'ın Biz Hep Şatoda Yaşadık adlı romanını bana ablam önerdi. Öyle dönemler oluyor ki, ablamın önerip bana verdiklerini okumaktan kendi satın aldıklarıma sıra gelmiyor. Bazen zevklerimiz örtüşüyor, bazen ayrışıyor. Fakat bu kitapta müttefikiz. Gotik romanın klasiklerinden sayılan Biz Hep Şatoda Yaşadık'ta, tüm kasabanın lanetlediği ve uzak durduğu iki kızkardeş ile amcalarının hikayesi anlatılıyor. 1900’lerin başında doğmuş olan yazar, Neil Gaiman ve Stephen King’e de ilham vermiş. Bir kadın yazarın deve dişi gibi iki erkek yazara ilham vermesi hoşuma gitmedi değil. Beklenmedik olaylar, psikolojik gerilim ve akıl oyunlarıyla yüklü, sürükleyici ve empati kurması hem kolay, hem zor bir kitap. Ama tabii ki tavsiye ederim. Üstelik filmi de varmış.
Filmografik bir romandı zaten. |
Anı ve biyografi/otobiyografi delisi birinin radarından adı Gizli Defterlerim olan bir kitap kaçar mı? Ali Özgentürk'ü At filminden dolayı aklımın bir köşesinde tutuyordum hep. Kitabı satın alırken çok fazla şey beklemiyordum. Buna rağmen okunmasa da olur diyebilirim. Yazar, tiyatro oyunculuğuyla başladığı hayatını, çocukluk ve ilkgençliğinin Adanasını, ailesini ve en çok da sinema dünyasıyla ilgili düşüncelerini, anılarını, şiirlerini paylaşıyor günlük biçiminde. Adana'dan çok fazla şair, yazar, tiyatrocu, sinemacı çıkıyor. Orada geçen çok çocukluk anısı okumuşluğum var. Adana'nın kültür sanat iklimini besleyen mümbit toprağının esrarı nereden geliyor acaba?
Yönetmenin yazar olarak pozu |
Gözde Demirel'in Ah Minel Hayat adlı öykü kitabını, Türkiye'nin farklı şehirlerinden gelen üç göçmen ailenin öyküsü diye merak edip almıştım. Farklı hikayelerde anlatılan üç ailenin yolları İstanbul'da kesişiyor. Kurgusu bakımından çekici olan kitapta edebi bir tad bulamadım açıkçası.
Kapakla içerik çok uyumlu değil |
Bu yazıda bahsedeceğim son kitap Sevinç Çokum'un Zor adlı romanı. Zor, 12 Mart’tan sonra ülkücü ve devrimci hareket içindeki çalkalanmaları, dönemin tarihsel ve toplumsal arkaplanını da ele alarak, birçok karakter eşliğinde anlatıyor. Ülkücü kesim tarafından ödüllendirilmiş bir roman olmasına rağmen, sağ harekete de mesafeli bir yazar Çokum. Aklıma gelmişken ekleyeyim, sağ harekette çok sayıda saygın kadın yazar var. Pınar Kür'ün de teyzesi olan Halide Nusret Zorlutuna bunlardan biri. Doğrusu bu kadınların kendilerini nasıl anlattıklarını duymak isterdim. Ben bu romanı basın tarihi çalışmalarıma ufuk açsın diye okumuştum. Ama bir dava romanı gibi sunulmasının (ki tam olarak öyle değil) yarattığı mesafeye rağmen sürükleyici ve iyi bir kurgusu var. Karşı mahallede neler olup bitmiş zamanında, diye merak ederseniz mutlaka okuyun bence.
Kendisini tanımak isterdim |
Biz Hep Şatoda Yaşadık, Shirley Jackson, Çev. Berrak Göçer, Siren.
Gizli Defterlerim, Ali Özgentürk, Kırmızı Kedi.
Ah Minel Hayat, Gözde Demirel, Mylos.
Zor, Sevinç Çokum,
Ötüken.
Ben de anı ve biyografi/otobiyografi çok seviyorum. Ali Özgentürk kitabını görmemiştim. Sevinç Çokum Selim İleri'nin çok övdüğü bir yazar, birkaç kitabını almıştım ama okumadım henüz.
YanıtlaSilDaha sık yazın lütfen, bakıp bakıp gidiyordum, yazıyı görünce sevindim.
merhaba. adanalı erkek yazar otobiyografisi alternatifi Mehmet H. Doğan'ın kitabı. onu öneririm. sevgiler
YanıtlaSil