9 Ocak 2016 Cumartesi

Geçmiş yaz kitapları

Bizim tatil planı geçtiğimiz yılın Haziran ayına denk geldi. Yıllar yıllar sonra tekrar Bodrum'a gittim bu vesileyle. Gençliğimde, üniversite ikinci sınıftayken, Karaada'da yapılması planlanan bir otel için kamuoyu yoklaması yapmaya gitmiştik. Yerli halka ve esnafa anket uyguluyorduk, "Karaada'ya otel yapılmasını uygun buluyor musunuz?" sorusuyla başlıyorduk görüşmeye. Düşününce, o zamanlar bir tatil beldesine otel yapmak için sakinlerinin onayını almak yönündeki bu takdire şayan ve üstelik masraflı (10 genç kadın öğrenci olarak 15 gün o zaman için şehrin iyi ve en eski otellerinden birinde, Artemis'te konaklamış, yemiş içmiştik) çaba bugün en hafifinden komik karşılanacaktır. Benim yaptığım görüşmelerde, yerli halk otele karşı, esnafın önemli kesimi hevesliydi. E tabii, esnaf için ne kadar çok otel, o kadar çok müşteri. 

Bodrum'lu amcalardan birisi: "Yaz kızım, burası açıkhava genelevi" dediydi, hiç unutmuyorum! Biraz da onun için karşıydılar sanırım otele/motele.

Ben ve arkadaşım Şahinde, işi baya ciddiye alıp güneşin altında ordan oraya koşuşturur, yakın ilçelere falan giderken, ekipteki diğer arkadaşlar geceleri barlarda geçirdikleri için ertesi gün öğleden sonra ankete çıkıyor ve üç beş form doldurup işi idare ediyorlardı. Biz bunu farkedince enayiliğimize kahredip, üç beş de biz kaytaralım dediydik. Serin serin odada oturup, birbirimize fikirler vererek altı-yedi anketi kendimiz doldurmaya başladık. Tam o sırada, bizi oraya getiren kamuoyu şirketinin ortaklarından biri kapımızı tıklatmaz mı? Neymiş? Balkonda otururken fok balığı görmüş. Bizi de sevincine ortak etmeye gelmiş. Dış kapıdan seslenmek suretiyle verilen bu müjdeli! haberi duyunca bizdeki telaşı görmeliydiniz. Elimizdeki yarısı doldurulmuş anketleri yatağın altına tepiştirip kıpkırmızı suratlarla kapıyı açıp patronumuzu içeri buyur ettik. Ama o korku ve utançla ne konuştuğumuzu hiç hatırlamıyorum. Sadece "fok gördüm!" repliği, aramızda uzunca süre ergen esprisi olarak yinelendi. 15 günlük maceranın son günlerine doğru, kazandığımız oldukça iyi paranın önemli bir kısmını meşhuuur Bodrum Pazarı'ndan tüm aile bireylerine hediyeler alarak yediydik. Ama ne mutlu ki, bir tekne turu yapıp Karaada'yı gördük. O geziden bize yadigar, Cem Özakman'ımız ve onun o zamanki mekanı Çerçi'nin hatırası kaldı. 

Asıl konuya geçmeden hemen belirteyim, Karaada'ya hala o büyük otel yapılamadı. 

Bodrum'un canına okuya okuya bitiremediler. Hala şöyle direnişler, denize çıkan sokaklar var orda.

Son gidişte Çerçi'yi görünce, o güzel ve genç günleri andım.


Şimdi yazının meramına geleyim. Haziran ayının dört kitabı var. İlki Jhumpa Lahiri'nin Dert Yorumcusu. Ablam Lahiri'den hayranlıkla bahsediyordu. Hint kültürü, şimdiye dek okuduğum roman öykülere bakacak olursam, bizimkine çok yakın. Cinsiyet ilişkileri, medeni haller, yöneten-yönetilen, aile ilişkileri v.s.

Dert Yorumcusu bir öykü kitabı. Hepimize olduğu gibi, tek bir kitapla çok bağlandığım yazarın her kitabını okumak isterim. Lahiri için de geçerli bu. Çok beğendim Dert Yorumcusu'nu. 

Lahiri, ABD'nde yaşayan bir Hintli ama memleketiyle ilişkisini hiç kesmemiş. Gündelik hayatında Hint kültürünün izleri görülüyor. Onunla ilgili görselleri tarayınca çıkıyor bu ortaya. Yine bir Hintliyle evlenmiş mesela. Bu öykü kitabı Hindistan'ın tarihine, arkeolojisine, kültürüne, politik ortamına, mistisizmine, dini çeşitliliğine ve tabii sınıf ve cinsiyet eşitsizlikleri ile etnik/dini ayrımcılıklara da göndermeler yapıyor. Çok iyi bir yazardan, çok etkileyici öyküler okumak isteyenlere tavsiye ederim. Sonraki aylarda bahsedeceğim Saçında Gün Işığı adlı romanı da beni hayal kırıklığına uğratmadı.

Hintliler benim estetik kriterlerime göre güzel insanlar genelde. Lahiri de istisna değil.

Hem anı kitaplarını seviyorum, hem de basın tarihiyle ilgileniyorum. Hal böyle olunca Osman S. Arolat'ın Babıali Anılarım'ı dikkatimden kaçmadı. Arolat, gazetelerdeki köşe yazılarıyla tanıdığımız bir ekonomist. Babıali'ye girişini, 68 kuşağına mensup bir eski tüfek olarak sol hareketin tarihini, çeşitli gazetelerdeki tecrübelerini akıcı bir dille anlatıyor. Yakın tarihe, özellikle de siyasi tarih ve basın tarihine ilgi duyanlar mutlaka okuyacaklardır.

Elli yıllık yazar.

Yazının başında Bodrum Bodrum... deyip durmamın sebebi, ayın ikinci yarısında orda olmamız ve son iki kitabı orda okumamdı. Çağrışım yaptı Trendeki Kız ve Uzun Yürüyüş.

Trendeki Kız bir sayfiye kitabı olmaya uygundu. Paula Hawkins'in polisiye macerasında trenler ve tren pencerelerinin önünden geçen anlık görüntüler önemli rol oynuyor. Fazla spoiler vermeden anlatmak gerekirse, her gün aynı trene binip, aynı çiftin macerasını izleyen alkole düşkün Rachel'in anlatısı Trendeki Kız. Bir tür best seller sayılmasına rağmen, tam olarak best seller formatına da uymuyor. İncelikle örülmüş, obsesyonlarımızı, anksiyetelerimizi, aşk ilişkilerimizi ve zaaflarımızı sorgulatan, sürpriz bir sonla biten bir roman bu. Elinize geçerse kaçırmayın.

Kapağı iyi tasarlanmış.
Bu ayın son kitabı Uzun Yürüyüş. Ayhan Geçgin'i, Radikal Kitap'a kapak olduğu Son Adım'la tanımıştım. Son Adım öyle bir romandı ki, onu okuduktan sonra uzun süre bir çok roman ve hikayeye burun kıvırmama sebep oldu. Geçgin, yakın edebiyat tarihimizin en iyi yazarlarından biri. Üstelik kendini pazarlama çabasında değil. Bu da önemli bence.

Son Adım, Uzun Yürüyüş'ten önceki son kitabıydı. Tabii ki, Son Adım'ı her okuyan bir Geçgin bağımlısı olacaktı. Ben de kuralı bozmayıp Kenarda ve Gençlik Düşü'nü çantama sıkıştırdım. Onlar da beni yanıltmadı. İyi bir yerli yazar (iyi'nin tarifini herkes kendine göre yapsın) arayan herkese Ayhan Geçgin derim. 

Geçgin, büyük şehirlerin herhangi birinde, sıradan bir insan olan, sıradan, küçük işlerde çalışan, toplu konutlarda veya öğrenci evlerinde yaşayan, duygusal ve cinsel tecrübelerini hayaletimsi bir duyarsızlıkla yaşayan, doğaya insandan çok daha fazla önem atfeden karakterlerle kuruyor romanlarını. Kendinden kaçan, umarsız, tedirgin, bıkkın karakterler. Özellikle Son Adım'da ülkenin politik atmosferi, Güneydoğu coğrafyasında yaşanan şiddet, sarsıcı bir finalle karşımıza çıkıyor. 

Uzun Yürüyüş de, insanlardan kaçan, kendi bedenini bile bir yük gibi taşıyan, dünyayı bir ilk insanın hayreti ve ürküntüsüyle algılayan kahramanın katettiği mesafelere eşlik etmeye davet ediyor.

Ayhan Geçgin çetin bir okuma, sarsıcı bir deneyim vaad ediyor. Bu vaade itibar ediniz. 

Geçgin'de doğa, her zaman...


Dert Yorumcusu, Jhumpa Lahiri, Çev. Neşfa Dereli, Everest
Babıali Anılarım, Osman S. Arolat, İş Bankası
Trendeki Kız, Paula Hawkins, Çev. Aslıhan Kuzucan, İthaki.

Uzun Yürüyüş, Ayhan Geçgin, Metis

1 yorum:

  1. Ne güzel kitaplar. Dert Yorumcusu Kitaplığımda. Okuma sırasını one çeksem iyi olacak. Sevgiyle kalın. :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...