2 Mart 2017 Perşembe

Uğursuz Şubat'ı Şenlendirme Seferberliği


Bugünlerdeki statüme, "işsizlik" diyemeyeceğim doğrusu. Maaşsızlık demek daha doğru. Nitekim o kadar yoğun bir tempo içine girdim ki 7 Şubat KHK'sından beri. Yetişemiyorum artık. Konuşmalar, yazılar, forumlar, paneller. 23 yılın hem anıları, hem de birikintisiyle dolu ofisi toplamalar, eve tıkıştırmaya çalışmalar, o sırada belin tutulması, hafiften gözlerin yaşarması (tozdan :). Bu arada moral toplaşmaları falan... Çalışıyorken daha az yoruluyordum ayol!

Odamı toplarken asistanlık günlerimden kalma isimliğe rastgelmek... Geçmişin film şeridi gibi gözümün önünden geçmesi...


Neyse, çok da şikayetçi değilim.

Gelelim geçen yılın Şubat ayı okumalarına. Şubat ayı kısa sürüyor biliyorsunuz. Mesela bu şubat, malum sebeplerle güdük kaldı okumalar. Ama maşallah geçen yıl 7 kitapla kapatmışım ayı.

Burada genelde okuduğum kurmaca kitapları anıyorum. Ama araya Burak Onaran'ın yemek kültürü hakkındaki yarı-akademik yazılarından oluşan Mutfakta Tarih: Yemeğin Politik Serüveni'ni de katayım. Onaran bu yazıları kimi uluslararası, kimi de yerli dergilerde yayınlamış. Yerel mutfak kültürümüzün bilinen ve bilinmeyen yanlarını anlatıyor, tahlil ediyor. Mesela bir dönem Türkiye'de de domuz çiftlikleri olduğunu ve domuz yemenin teşvik edildiğini biliyor muydunuz? Tavsiye edilir Mutfakta Tarih.

Kapak fotoğrafında Amerikan ve Sovyet liderleri bir mutfak sergisini gezerken görülüyorlar


Umberto Eco ile Gülün Adı tanıştırmıştı beni. Çok gençtim okuduğumda ama tarihe, sanat tarihine ve ilahiyata meraklıydım. Entrikalarla ve gizemlerle örülü Gülün Adı, çetin ama unutulmaz bir okuma tecrübesi sundu bana. Sonra Foucault Sarkacı ile devam edip birçok kitabını okudum Eco'nun. Uzun sayılabilecek ömründe, düşünsel ve duygusal yolculuğumda kıymetli bir yol arkadaşı oldu bana. Sıfır Sayı, sanırım Eco ölmeden yayınlandı ve sanırım son kaleme aldığı kitap buydu. Gazetecilik hocası olarak da merak etmiştim kitabı. Ama beni hayal kırıklığına uğrattı. Belki çeviri sorunları yüzünden diyeceğim. Cendey deneyimli bir çevirmen. Ama daha önceki çevirilerinde de beni zorlamıştı. Sıfır Sayı'da, hiç çıkmayacak Yarın Gazetesi'nin mutfağından yola çıkılarak, medya, mafya, derin devlet ve kamu yararı kavramları sorgulanıyor. Bir aşk hikayesinin eşlikçiliği de cabası. Eco'yu bu kitapla tanımayın derim özetle.

Tabii ki bir Eco fotoğrafı koyacaktım. Poz vermeyi bilir ve severdi kendisi


Jane Bowles'i bana Hacettepe'den Bora Gürdaş önermiş olabilir. Öyle hatırlıyorum. Tanışmakta çok geç kalmışım Bowles'le. Teşekkürler Bora! Açık Havada Bir Gün, filmi romanından çok ses getiren Çölde Çay'ın şöhretli yazarı, kocası Paul Bowles'in gölgesinde kalmış Jane'in bir iki ciltlik yazarlık serüveninin en önemli verimlerinden biri. Ömrü boyunca Yazlık Evde adlı bir roman ve bir oyun yazmış bu öyküler dışında Jane Bowles. Açık Havada Bir Gün'ün en iyileri, Sade Sefalar ve Cataract Kampı. Kadın hikayeleri anlatan yazarımızı ilgisiz bırakmayın.

Vaaav! Jane ve arkadaşı Cherifa. Paul'le bir fotoğrafını koyacak değildim ya


Edith Wharton'un hastası olduğumu artık biliyorsunuz. Tüm kitaplarını topluyorum. Hepsi de birer birer çevriliyor, şaşırıyorum. Demek satışı garantileyecek potansiyel bir okuru var.  Ne güzel! Masumiyet Çağı ile 1921'de Pulitzer kazanmış. Bu kez Keyif Evi'ni okudum. 1890'ların New York'unda yaşayan, bir izdivaçla turnayı gözünden vurması beklenen ama bu kalıba bir türlü giremeyen, hal böyle olunca da sosyal dışlanmaya maruz kalan, aynı zamanda yoksullaşan tatlı ve entelektüel Lily Barth'ın hikayesi. Ama daha çok, o dönemin Amerikasını, toplumsal kültürü, ahlak anlayışını, sınıf ilişkilerini ve burjuvazinin dünyasını anlatan bir roman.İtiraf edeyim İki Kız Kardeş ve Yaz Bitince kadar iz bırakmadı bende. Çok uzun bir romanı tek cilde sığdırmak için küçük punto ve dar aralıkla basmak da okura büyük eziyet oluyor. Keyif Evi'nin özelliği, bazı sahnelerinin film kareleri gibi bellekte yer etmesi. Ama yine de okunulası derim.

Edith. Bu yaşa gelebilirsem yırtık pijimalarımla dolaşacağımdan şüphem yok. Zamanın ruhu işte... Ve benim ruhsuzluğum!


Rita Falk'tan daha önce de söz etmiştim. Bavyera'da Niederkalterkirschen kasabasında yaşayan polis memuru Franz'ın maceralarını anlatıyor yazar. Polis olan kocasının meslek hayatı ve sosyal çevresinden ilham almış Falk yazmaya başlarken. Belki de bir küçük şehirde ev kadınlığı etmenin bungunluğunu aşmanın yolunu ararken girişmiştir bu işe. Eberhofer Ailesi, tapılası ve huysuz büyükannesi Lenerl ile arızalı babası ve köpeği ile birlikte yaşayan Franz'ın maceralarında başrolde. Her kitapta, sinameki karakterinden beklenmeyecek bir zeka parıltısı ve inatla bir cinayet çözüyor Franz. Lenerl'in eşsiz yemekleri, anasının gözü abisi ve aşık olduğu minik yeğeni de arz-ı endam ediyor kitaplarda. Az Pişmiş Kelle isimli bu macerada göçmen Türkler de var. Özdemir ailesi. Ama bu aile Osmanlı döneminden kalma oryantal figürlerden oluşuyor. Nargile içen göbeğine kadar sakallı, entarili bir baba, tesettürlü bir anne, futbolculukta kariyer arayan bir oğlan ile engelli bir kız. Çocuk gelin hikayesi de cabası. Böyle bakınca biraz oryantalist bir yaklaşım. Almanlar Türkiyeli göçmenleri böyle mi görüyor, yoksa göçmenler orada daha da mı tutuculaşıyorlar? İkisi de mümkün.

Rita'nın külliyatı



Alef, iyi kitapların yayıncısı

Bu ayın okumalarına bir iki de çizgi roman sığdı. İstanbul'dan Bağdat'a. Arnon Grunberg ile Hanco Kolk'un birlikte hazırladıkları kitap Levent'in tavsiyesi. Ortadoğu coğrafyasında yol alan Grunberg, İstanbul'dan Bağdat'a gitmektedir. Halepçe Katliamı'nda ölen bir çocuğun hayali ona bu yolculuk boyunca eşlik eder. Travmatik bir okuma, savaşı, şiddeti, nefreti ve kıyımları sorguluyor. Okunmalı.



Çizgi çizgiyi çağırır. Kabil Disko, Afganistan'da kaçırılmamayı nasıl başardım?, Nicolas Wild'ın otobiyografik hikayesi. 2005'te savaştan yeni çıkmış Afganistan'da, ülkenin yeni anayasasını çizgi roman kitapları aracılığıyla anlatmak için Kabil'e giden çizerin başına gelenler. Ülkenin siyasi tarihi, Kabil'in kültürel dokusu da dahil. Bir batılının gözünden bir Ortadoğu ülkesi. Bu da okuma listenize girmeli bence.

Kitaptan bir kare



Mutfakta Tarih, Yemeğin Politik Serüvenleri, Burak Onaran, İletişim.

Sıfır Sayı, Umberto Eco, Çev. Eren Yücesan Cendey, Can.

Açık Havada Bir Gün, Jane Bowles, Çev. İnci Ötügen, Metis.

Keyif Evi, Edith Wharton, Çev. İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi.

Az Pişmiş Kelle, Rita Falk, Çev. İlhan Yabantaş, Pegasus.

İstanbul'dan Bağdat'a, Arnon Grunberg, Hanco Kolk, Çev. Gül Özlen, Alef.

Kabil Disko, Afganistan'da kaçırılmamayı nasıl başardım?, Nicolas Wild, Çev. İbrahim Şahin, Esen Kitap.


1 yorum:

  1. Ne hoş ne değişik kitaplar .
    Sevgiler ...
    Şubat ayı kasveti ile ilgili olarak da kalbim sizinle .☺❤

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...