9 Temmuz 2019 Salı

Kitap seçimi mühim


Son yıllarda kitap seçiminde sık sık hata yapıyorum. Fikrine güvendiğim ve beğenilerimizin ortak olduğu arkadaşların önerileri ile Adnan Bostancıoğlu'nun  Ntv Radyo'daki Köşedeki Kitapçı programındaki tavsiyeleri genelde karşılık buluyor fakat kitap vlog/bloglarından, kitap eklerinden (ki artık pek yok), kitapçıların yeni çıkanlar rafından bakıp satın aldıklarım çoğunlukla hayal kırıklığı ve okunacak bu kadar şahane şey varken zaman kaybı oluyor. Alef Yayınevi ile Jaguar hala beni yanıltmıyor. Hep Kitap kapanmayaydı, iyiydi. Yüz Kitap Yayınevi de iyi diyorlar. Ama gel gör ki öykü okumayı sevmiyorum. Yine de ordan alınmış birkaç kitabım var. 

Bu yazıda ordan burdan duyup, şurda burda gördüğüm dört kitaptan bahsedeceğim yine. İlki Andrea Camilleri ile Carlo Lucarelli'nin Kırmızı Balık Cinayeti. Bunu Ankara Kitap Fuarı'nda, Sel'in indirimli kitaplar reyonundan almıştım. Her fuarda oraya uğruyorum. Bir kısmı pişman etmiyor aldıklarımın. Bu kitap da bir polisiyeydi. 
İtalya’nın ünlü polisiye yazarlarından olan ve aralarında 40 yaş bulunan iki yazar, haklarında çekilen bir belgesel esnasında ortak bir polisiye yazmaya karar veriyorlar. Polisiye, her iki yazarın kahramanları olan ünlü dedektiflerinin mektuplaşmalarıyla ortaya çıkarılacak, derin devletin de içinde bulunduğu bir cinayeti çözme sürecini anlatıyor. Vakitsizlikten çok uzun zamanda tamamlandığını önsözden öğrendiğimiz bu çok kısa roman, aslında çok ilgi çekici bir teknikle ve cazip bir üslupla yazılmasına rağmen, beklentiyi karşılamıyor. Ama fikir harika değil mi? Keşke daha ince işleyebilselerdi. Yine de okumaya değer.


Tek kitabın, aralarında kırk yaş olan iki müellifi, Camilleri ve Lucarelli


Şahende Hanım'ın Suzişli Hatıraları'nı İş Bankası Kültür Yayınları'nın kitap standına uğradığımda gördüm. Anı, biyografi, otobiyografi, mektuplaşma ve benzeri metinler beni cezbediyor demiştim. Kitapçının anı/biyografi rafına yaptığım ziyarette hep unutulmaz kitaplar buluyorum. Bu da öyle bir kitaptı.
Şahende Hanım, kocası Kemal Bey’in kurucularından olduğu cemiyetin (Cemiyet-i Hafiye) faaliyetleri yüzünden tutuklanır. Kocası yurtdışına kaçmıştır. Tek kadın sanık olduğu için bir polis memurunun evinde tutulur. Bu arada dayısı Kemalettin Bey de isim benzerliğinden dolayı tutuklanır ve Bekirağa bölüğünde işkenceye maruz kalır. Şahende Hanım bu duruma çok daha fazla üzülür. 84 günlük hapisliğine katlanmak için bir de günlük tutar. Kitabı yayına hazırlayanın bu günlüğü ele geçirmesiyle başlar serüven. Şahende Hanım, çok pesimist, çok müşteki ve sabırsızdır. Kaderine, kocasına lanetler yağdırır. Sürekli af dileyen arzuhaller yazar emniyet teşkilatına. Tutukluluğunun son günlerinde üç çocuğu ve annesini görmesine izin verilir. Hatta çocuklarını yanında tutar. Kitabın kısa bir bölümü bu günlükten oluşmakta iken geri kalanı dönemin atmosferini, günlükte adı geçen kişi ve kurumları ele alıyor. Son bölümde ise basında Cemiyet-i Hafiye davası ile Kemal Bey’in ailesine yurtdışından yazdığı kartlar var. Hem bu davanın seyrini takip etmek, hem de Osmanlı döneminde kadınların cezalarının nasıl infaz edildiğini öğrenmek bakımından tavsiye ediyorum. 

Şahende Hanım'ın ardında bıraktıkları


Böyle adı ve konusu çok havalı ama içi boş teze çok denk geldim. Bu da onlardan birinin kitaplaştırılmış hali: Bir Muhabbet Kuşu, Postmodern Göstergeler Işığında Zeki Müren. Yazarları Şeyma Ersoy Çak, Şefika Şehvar Beşiroğlu. Kitabın adını görünce atlamıştım. Çünkü gerçekten analitik bir metin olduğunu, bir sosyoloji tezi olduğunu düşünmüştüm. Oysa Müren’in sanat hayatı ve azıcık da (edepli bir şekilde) özel hayatının hikayesini okumuş oldum. Hangi filmde hangi şarkıları söylemiş, elbiselerine ne ad vermiş, repertuarında neler varmış. Tamam bunlar önemli ama bir analizin malzemesi olursa önemli böyle bir kitap için. Bildiğimiz biyografi bu kitap ama envanter çıkarma biçiminde bir biyografi. Onca liste, şarkı ismi, film adı, gazino adları sıralamanın bir gayesi olmalıydı. Oradan bir çıkarım yapılırdı. Maalesef yok. Bir de aralarda çiçeği burnunda bir lisans öğrencisine anlatır gibi anlatılan modernizm-postmodernizm tartışmaları. Asıl kaynaktan değil de, aktarandan alınan metinler. Evlere şenlik. Vaktime ve parama yazık oldu. Jüride olsam geçirmem bu tezi. Otur sıfır!

Cazip kapak, güvenilir yayınevi fakat netice hayal kırıklığı


Bilgi Yayınevi'nin sahibi rahmetli Ahmet Küflü, ki kendisiyle ölmeden önce uzun bir sözlü tarih görüşmesi yapmıştım, o görüşmeden de bilahare bahsetmek isterim, dostu Mete Akyol’un çıkardığı Bütün Dünya’da yayımlanan yazılarından bir seçki yapmak istemiş. Ortaya bu kitap çıkmış: Bir Başkadır Benim Mesleğim. Bu kitap, uzun yıllar yıldız bir gazeteci, röportajcı, muhabir olan Akyol’un daha önce Hem Yaşadım Hem de Yazdım adlı anı kitabında anlattığı birçok olayı içeriyor. Ama orada yazmadıkları da var. Politik olarak bana uzak olsa da, iyi ve cevval bir gazeteci. Mesleğine değer veriyor ve titiz. Gözünü budaktan esirgemiyor. İyi aile çocuğu olması, iyi yabancı dil bilmesi de yükselmesinde etkili olmuş. Babası milletvekili ve işadamı Akyol'un, daha çocukluğunda siyasetçiler ve gazetecilerden oluşan bir çevrede büyümüş. Fırlama olarak tanımlayabileceğimiz Akyol, yakın tarihe dair renkli sahneler de anlatıyor. Yakın tarihle ilgilenen, siyasete merak saran herkes en az bir Mete Akyol kitabı okumalı. 

Acar muhabirimiz Celal Bayar'ın afla Kayseri Cezaevi'nden çıkışında da orda. Sağ arkada.


Kırmızı Balık Cinayeti, Andrea Camilleri, Carlo Lucarelli, Çev. Güliz Akyüz Yıldırım, Sel.

Şahende Hanım’ın Sûzişli Hatıraları, 1910 Cemiyet-i Hafiye Davasının Tek Kadın Sanığı, Haz. A. Filiz Evcimen Salıcı, İş Bn.

Bir Muhabbet Kuşu, Postmodern Göstergeler Işığında Zeki Müren, Şeyma Ersoy Çak, Şefika Şehvar Beşiroğlu, Tarih Vakfı.

Bir Başkadır Benim Mesleğim, Mete Akyol, Bilgi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...