Geçtiğimiz dönem okuduğum dört kitabı daha sizinle paylaşayım istedim. İlki, son zamanlarda popülarite kazanan Suat Derviş'in anıları: Anılar, Paramparça. Derviş'in çok fırtınalı bir hayat hikayesi var. Kendisi cesur, hırslı ve yetenekli bir kadın gazeteci/yazar. Çoğu kişi yıllarca onu erkek yazar zannetti. Kendisi de gazeteciliğe başladığında, piyasada kabul görebilmek için erkek olduğunu düşündürecek takma isimler kullanmış. Cahit Uçuk ve Selçuk Baran da isim tevziatımıza kurban giden ve erkek sanılan yazarlardanlar.
Derviş, yaşarken politik
nedenlerle ve kadın olduğu için uzunca süre yazın ve basın hayatından dışlanmış. Oysa onlarca kitabı var. Çoğu roman. Gezi yazıları, siyasi metinleri de
var. 16 yaşında başladığı yazarlıkla hayatını kazanmış hep. Çok kez evlenmiş. Üç
kocası da şöhretli. Gem vurulmaz, yılmak nedir bilmez bir kadın. Bu kitaptan, çocukluğundan başlayarak anılarını kaleme almaya karar verdiğini anlıyoruz. Ama
çocukluğunun ötesine gidemeden sağlığı bozulup ölmüş. Çocukluk anılarının
ardına gezi yazılarını ve Almanya'da yazarak hayatını kazandığı yılları eklemiş
yayınevi. Röportajlar ve son olarak da yeğeni İsmail Dervişoğlu'nun ağzından aile
hikayesini eklemiş.
Şimdiye kadar sadece Aksaray'dan Bir Perihan'ı okumuştum.
Hikaye çok ilginç fakat anlatım zayıftı. Bu kitapta ise çocukluğunu anlattığı kısımda anlatım da
içine çekiyor insanı. Ama kitabın geneline bakınca, Derviş'in edebi kuvvetinin
az olduğuna kanaat getirdim. Bir de, bir devşirme olan dedesi Mehmet Emin
Derviş Paşa'nın hayatını çok ilginç buldum. Kendisi yurtdışına okumaya
gönderilen bir kimya ve fizik otoritesi. Bir bürokrat ve padişah tarafından
zehirlenerek öldürüldüğü söylenen bir alim. Keşke onun hikayesi de yazılsa. Ama bir kadının hayatını hikaye etmesi, dile gelmesi her zaman büyük bir kazanımdır. Mutlaka okuyun, derim.
Hep ortalıkta, hep aktif, sokak röportajlarıyla maruf bir Suat. |
Belki ayıplayacaksınız ama Philip Roth'u ilk kez okudum. Sokaktaki Adam'la başlamış oldu serüvenim. Çok iyi edebiyatçı olmasına rağmen, çok
eril. Bir erkeklik manifestosu gibi kitap. Erkekliğin kaybı bile bir kibirle
anlatılmış. Ursula Le Guin Roth için "çok erkek bir yazar", demiş. Haklı. Ben bu eril damarı göz ardı etmeyi başaramadım. Başaranlar var. O kadar
iyi edebiyat olmasına karşın, ikinci bir kitabını okumak içimden gelmiyor. Fakat bana güven olmaz. Eski
bir reklamcı olan kahraman, 11 Eylül saldırılarından sonra New York'tan
taşınmış ve bir sahilde yaşamaya başlamıştır. Kitap, onun ölümüyle açılır ve
geçmişle hesaplaşması ile devam eder. Her şeye rağmen okunulası.
Erkek dediğin... |
Unutamayacağım romanlar arasına aldım Kjersti Skomsvold'un Hızlandıkça Azalıyorum'unu. Yahu bu Kuzeylilerin kalemleri efsunlu mu? Polisiye desen bunlar, psikolojik gerilim desen bunlar, iyi edebiyat desen bunlar.
Mathea ile Epsilon diye seslendiği kocası, içlerine kapanık
bir hayat sürdürürler. Mathea ev kadınıdır, sosyal ilişkilerden, dünyadan adeta
ürkmektedir. Kocası istatistik meraklısıdır ve sayısal veriler toplayan bir devlet kurumunda
çalışır. İkisi de zeki insanlardır. Mathea esprili ve yaratıcı bir kadındır.
Biz yaşlılık ve birbirlerinden kopma dönemlerine tanıklık ederiz. Yaşlanmak,
ilişkiler, sosyal hayat, öteki, dünya ve ölüm hakkında çok güzel bir kısa
roman. Jaguar, kitabın sonuna: “Mutlu azınlığa!” ithafını koymuş. Haklı! Ne mutlu bu kitabı okuyanlara!
Kapağın güzelliği ayrı bir övgü mesaisi gerektiyor |
Bak sen, diziye de malzeme etmişler |
Halid Ziya'nın 1908’de Sabah Gazetesi’nde tefrika edilen bir
romanı Nesl-i Ahir. Sahaf'tan almıştım bir Ankara TÜYAP'ında. Uzun bir istibdad döneminin ardından refaha kavuşan matbuat alemi, çok
renklenmiş, muhalif sesler çok gür duyulmaya başlanmıştı. İstibdad devrinde
baskı altında tutulanlardan biri de Halid Ziya idi. Bu devir bitince, kendisi
taltif edilip yüksek bir mevkiye tayin edildi.
İşlerinin yoğunluğuna rağmen, gazetelerden gelen yazı tekliflerini de
geri çevirmedi ve rekor düzeyde yazı yazdı. Bu tefrika da bunlardan biri. İş
yoğunluğu sebebiyle zor razı olmasına rağmen beş yüzden fazla sayfa süren bu
roman, Abdülhamid’in son dönemini ve yeşeren, güçlenen İttihad ve Terakki
hareketi ile 1908 devrimine giden süreci anlatıyor.
Süleyman Nüzhet, adeta
sürgün edilmiş eski bir diplomattır. Paris’ten İstanbul’a dönmek üzere bindiği
gemide karşılaştığı İrfan ve Şakir’le yakın dost olurlar. Her üçünün
İstanbul’da karşılaşacakları sorunlar ve imkanlar ülkenin içinde bulunduğu
durumu göz önüne sermek için vesile olur. Yandaşlık, kayırmacılık, ihbarcılık,
zulüm döneme damga vuran özelliklerdir. Bu kaosun içinde direnmek ve hayatta
kalmak için mücadele edenlerle, bu zulmün parçası olanlar romanda resm-i geçit
yapmaktadırlar. Bir yandan da kadınların sürükledikleri özel alan, gündelik hayat,
sosyal ilişkiler ayrıntılarıyla anlatılır. Diğer romanlar kadar edebi zevk
vermese de, ülkenin politik bir dönemini ayrıntılarıyla analiz etmesi
bakımından önemli. Bir de tabii, güneşin altında yeni bir şey yok, dedirtecek kadar günümüz Türkiye'sinin benzeri. Tüm eserleri İletişim Yayınları ve başka yayınevleri tarafından yayımlanan Halid Ziya'nın bu romanı eski baskılarda kalmış hala.
Böyle yalın kapakları da seviyorum |
Anılar, Paramparça, Suat Derviş, İthaki.
Sokaktaki Adam, Philiph Roth, Çev. Kaya Genç, YKY.
Hızlandıkça Azalıyorum, Kjersti Skomsvold, Çev. Deniz Canefe, Jaguar.
Nesl-i Ahir, Halid Ziya Uşaklıgil, Düzenleyen Şemsettin Kutlu, İnkılap Yayınevi.
Sevemedim ''Hızlandıkça Azalıyorum''u. Fazlaca abartılıyor bazı kitaplar.
YanıtlaSilNe güzel dolu dolu bir blog. Ben de beklerim.
ben başkalarının yorumlarına bakarak okumadım onu. dolayısıyla da abartmıyorum. ben sevdim. hayata bakışımız nasıl farklıysa metinleri alımlamamız da öyle oluyor. teşekkürler.
Sil