7 Ekim 2016 Cuma

Pastırma yazı, yürek ayazı kitapları



Kasım ayı Ankara'da pastırma yazıdır. Tatlı bir serinlik ile mayıştıran bir sıcaklık birarada.
Ama bizim geçen yılki pastırma yazımız babamın geçirdiği ameliyat nedeniyle İbn-i Sina Hastanesi'nin Hacettepe Hastanesi Kampusu'na bakan bir odasında geçti neredeyse. Dile kolay 18 gün. Neyse ki hayati bir ameliyat değildi ama doktorların ve çoğu hastane personelinin çıldırtıcı ilgisizliği, hatta hadsizliği yüzünden bizi fazladan yordu. Kapıyı çat diye açıp, "Toplayın şu odayı nedir bu hal?" diyen hastabakıcılar mı ararsınız, babamın canının tatlı olmasıyla alay edip kendilerine eğlence çıkaran asistan doktorlar mı, sırf inatlaşma uğruna bir kat yukarı çıkıp iki satır rapor yazmayan ve adamcağızın fazladan bir hafta daha hastanede yatmasına neden olan uzman doktorlar mı, yoksa kalbi hasta olduğu için lokal anestezi vereceğiz diyerek babamı ameliyata alıp, günlerce halüsinasyon görmesine yol açacak dozda narkoz veren ve bunu bizden gizleyen cerrahlar mı?

Remzi abi, güzelim, pek hoş bir poz olmuş bu!


İşte bu hastane nöbetlerinde her fırsatta kitap okumak sağaltıcı bir işlev gördü. İlk kitap en eski polisiye yazarlarından Celil Oker'in Sen Ölürsün, Ben Yaşarım'ı idi. Oker'in bazı kitaplarında bir şeyler beni yakalıyor. Rindmeşrep bir tarafı var Oker'in kahramanı Remzi Ünal'ın. Nedense yerli veya yabancı hemen hemen her polisiye kahramanı looser ve özbakım becerilerinden yoksun, beş parasız, yalnız ve umarsız olmak zorunda. Bu kalıbın dışına çıkmak biraz daha fazla yetenek gerektiriyor galiba. Remzi Ünal da bu hallerden azade değil. Polis eskisi arkadaşımız, bu sefer kentsel dönüşüm furyasına kurban giden İstanbul'un yoksul bir semtinde boy gösteriyor. Hisarüstü, Remzi Ünal'a roman boyunca eşlik ediyor. Hatır için girilen tehlikeli bir macera, politik göndermeler ve yine bir gönül hikayesi. Okunabilir. Çok şey beklemeden...

Hastane odasından eve dönmenin yollarını ararken


Alejandro Zambra'nın çok seveni var. Ben de iki kitabının okuru olarak o gruptanım. Ama bakıyorum da bu aralar onun fazla şişirilmiş bir balon olduğunu düşünenler çoğalmış. Kafa yormama rağmen, eleştirel ekibe bunu düşündürenin ne olduğunu anlayamadım. Diğer kitaplarını da okursam belki onlara hak veririm, bilmem ki. Eve Dönmenin Yolları, Kasım ayında okuduğum Zambra kitabıydı. Daha önce de Ağaçların Özel Hayatı'nı okumuş ve hatta onu daha da çok sevmiştim. Tuhaf bir şekilde Zambra'nın beni yanıltmasını bekliyorum şimdi. Eyyy Zambra sevmeyenler! Beğendiniz mi yaptığınızı?
Neyse efendim, Eve Dönmenin Yolları, Latin Amerikalı yazarımızın darbeler, felaketler ve başka travmalarla örülü Şili tarihine göndermelerle anlattığı kendi çocukluk ve gençlik hikayesi. Sade ve güçlü bir anlatım bence. Ben de bunu seviyor olabilirim Zambra'da. Kendini paralamıyor edebiyat yapacağım diye. Edebiyat o anlatma arzusundan doğuyor bence. Bir şey eklemeden edemeyeceğim: nedir o kapaklar, o cazibesiz tasarım falan? Yoksa Zambra'nın sadeliğine de bu mu yaraşıyor? Hastanede, babamın başında uykusuz, gergin beklerken, eve dönmenin yolunu gösterecek her şeye ihtiyacım vardı. Kitabın adı benim için çok manidar olmuştu.

Ablam kitabı okurken bu tatlı fotoğrafı çekmiş. Dokunduğu şeye değer katar kendisi.


Jhumpa Lahiri'den size daha önce bahsetmiştim. Dert Yorumcusu başlıklı öykü kitabıydı bahsettiğim. Çok çok sevmiştim. Saçında Gün Işığı ise roman. Bu da kaçırılmamalı. Okuduğum en iyi, en unutulmaz kitaplar listesinde yerini alabilir. Saçında Gün Işığı, Hintli iki erkek kardeşin hayatlarını, birbirinden farklı yollara giderken karşılaştıklarını ve yollarını birleştiren genç bir Hintli kadını anlatıyor. Apolitik olanı akademisyenliğe yönelirken, devrimci harekete katılan diğerinin yaşadığı travma, Hindistan'ın politik, ekonomik, kültürel geçmişine ve bugününe temaslarla anlatılıyor.

Kapak bana bir şey anlatmıyor


Son kitap, Neşe Cehiz'in Cüceler'i. Bu da Radikal Kitap'ta rastgelip aldıklarımdan. Cehiz'i belki Asi, Kırık Kanatlar, Baba Evi, Zerda gibi dizilerin senaryo yazarı olarak tanıyan vardır. Biraz da bu cezbetmişti beni kitabı alırken. Ama çok memnun kalmadım bir romancı olarak Cehiz'den. Kitapta aile kurumunun eleştirisiyle karşılaşıyoruz. Galiba tanıtım metninde beni cezbeden de bu olmuştu. Sonradan görme, nüfuzlu bir adamın karısı olan kahramanımız, bolluk içinde mutsuz ve kendini kaybetmiş bir durumdadır. Kendi istekleri ve beklentileri, koca ve çocuklarınkinin çok gerisinde kalmıştır. Bu tanıdık hikayeyi çarpıcı bir finalle noktalamaya çalışsa da bence başarılı olamıyor yazar.

Hasıl-ı kelam, bu kadar laf ettikten sonra size Kasım ayı için sadece iki kitap önerebiliyorum: Saçında Gün Işığı ve Eve Dönmenin Yolları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...