Ankara kitapçı bakımından zengin bir şehir. D&R'ın alternatifi var en azından. Çok sayıda sahaf da... İndirimli kitap alabilecekleri yerleri bilir buradaki kitap bağımlıları. Hem indirimli alır, hem de küçük esnafı desteklemiş olurlar. Kızılay metrosunun altında da bir kitapçı var. Adı Kitap Fuarı gibi bir şey, hatırlayamadım şimdi. Dini içerikli kitaplar ve best seller'lar ağırlıklı olmakla birlikte, indirimli reyonlar da var. geçen kış, Adam Yayınları'nın deposunda kalan kitapları toptan aldığı ve ucuza sattığı şayiası yayılınca ben de uğramıştım. Başka Adam yayınları kitaplarıyla birlikte Şimdi Uzaklardasın'ı da aldım ordan. Kitap, şiir eleştirmeni - ki bu mesleği icra eden insan sayısı azdır bizde - ve yazar Mehmet H. Doğan'ın kendi hayatından
kesitlerle, artık hayatta olmayan sevdiklerini, şairleri, yazarları anlattığı bir anı kitabı.
Eşinin acısının hakim olduğu anlatıda, Halikarnas Balıkçısı, Aziz Nesin, Hayalet Oğuz, Edip Cansever, Cemal
Süreya, Bilge Karasu ve Metin Altıok'un bilinmeyen yönleri, ilginç anılar, fotoğraflar eşliğinde anlatılırken, ülkenin
kültür ve sanat tarihi de anlatılmış oluyor haliyle. Bu kitapta beni şaşkına çeviren bilgi, yazarın hemşehrisi olan Hasan Hüseyin'in ilkgençliğinde gözünü budaktan esirgemeyen bir ülkücü olmasıydı.
Mehmet H. Doğan adına ödül de veriliyor. |
Agota Kristof'un Büyük Defter, Kanıt, Üçüncü Yalan kitabını polisiye seven bir arkadaşım tavsiye etmişti. Hiç Kostof okumamıştım. Baskısı yok sanıyordum ve imdadıma eski öğrencilerimden biri yetişti: metnin hayrına pdf yapılmış bir kopyasını yolladı. Üç kitap birarada basıldığı için sayfalarca süren metnin çıktısını alıp okudum. Kitap okuma tecrübesinden farklı ve yorucu bir tecrübeydi. Ama iyi ki de okumuşum. Yapı Kredi Yayınları'nda hala baskısı olan kitap bir üçleme. 2. Dünya Savaşı yıllarında, diktatörlük rejiminin sultası altındaki Orta Avrupa şehirlerinde
geçiyor. İkiz kardeşler Claus ile Lucas'ın ne kadarı gerçek, ne kadarı hayali
olduğu anlaşılamayan hikayeleri. Savaşın travmaları, komünist rejimin totaliter
yanı, Nazizmin vahşeti, şefkat, zulüm,
açlık, kimsesizlik üzerine unutulmaz bir roman. Yazarın kendisi de bir
muhalifmiş ve zor bir hayatı olmuş.
Kristof'un kadın olduğunu bilmiyordum. |
Alternatif bir Cumhuriyet tarihi gibi İpek Çalışlar'ın Latife Hanım'ı. Latife'nin evrak-ı
metrukesini inceleyen Reşat Kaynar, "Latife Hanım'ın belgeleri
incelenmeksizin devrim tarihinin, daha doğrusu Cumhuriyet tarihinin yazılması
mümkün olmaz" demiş. Doğru. Çok etkili ve güçlü bir kadın. Ama hırslı ve
hırçın da. Olumsuz karakter özelliklerinin ve erkek egemen ittifakın
ceremesini, ömrünün geri kalanını unutuluşa ve nefrete gark edilerek çekiyor.
Ziyan olmuş bir hayat. Oysa çok büyük hamlelere ön ayak olabilirdi. Metin
boyunca yandan ağır ağır bir başka anlatı nehri akıyor: ihtiyatlı ve örtük bir Kemalizm eleştirisi. Çok zor bir konuda, olabildiğince eleştirel bir yazma
deneyimi.
Etrafında devletlular olmadan ve olgun yaşında bir Latife Hanım. |
Hasan Cemal'in, Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım başlıklı anı
kitabından sonra, Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor da ikincisi. Ama bu tek başına anı denebilecek bir kitap
değil. Geçmiş dönemlerin önemli politik olaylarına, kişilerine, sorunlarına
dair notlar; güncel sorunlar için de argümanlar, tartışmalar ve eleştiriler
var. Bunları yaparken çeşitli şehirlerden, yabancı ülkelerdeki otellerden,
toplantılardan bildiriyor. Arada da dedesi Cemal Paşa'ya, anne-babasına,
gençliğine, gençliğinin politik ortamına değiniyor. Günah çıkarıyor, kendini
savunuyor yahut özeleştiri yapıyor. Özellikle "yetmez ama evet"
eleştirilerine, Erdoğan'la bir dönem yakın görüşmelerine, Kürtleri savunuyor
olarak nitelendirilmesine ilişkin tartışmalara giriyor. Bu dünyadan gitmeye yaklaşmasının hüznü de hissediliyor satırlarda. Farklı bir gözle yakın tarihe bakmak isterseniz bence okuyun.
Bir zamanlar Erdal İnönü vardı ve siyaset daha kibarca icra edilebiliyordu |
İki yıl önceki kitap fuarından almıştım Ankara'nın Ateştir Yolu'nu. İsmail Bilgin, muhafazakar bir yazar. Hem Ankara Hükümeti'ne dair bir şeyler söyleyecek, hem de Mehmet Akif'i anlatacak diye merakla başladım kitaba. Timaş'tan kitap
almak, farklı bir kültürü, dünya bilgisini, kimliği tanımaya kapı aralıyor. Bu
kitapta da aslında çok daha incelikli ve heyecan verici bir şekilde
işlenebilecek bir hikayeyi, İstiklal Marşı yazarı Mehmet Akif Ersoy ile o zaman
12 yaşında olan oğlu Emin'in Milli Mücadele'ye katılmak için İstanbul'dan
Ankara'ya doğru yola çıkışlarının hikayesini anlatıyor yazar. Yollar tehlikeli,
vasıta yok denecek kadar az olduğu için o dönem bu yolculuk oldukça meşakkatli ve uzun geçiyor. Ama bize bu macera yerine, hamaset sunuyor Bilgin. Edebi değeri yok
ama yakın tarihe dair ilgi çekici bir ayrıntıyı görmemizi ve sağ
muhafazakarlığın edebi alemini, değerlerini tanımayı sağlıyor. Aslında 12
yaşında bir oğlanla ihtiyarlamaya yüz tutmuş babasının dostluğu, onları bu
maceraya atılmaya sevk eden saikler daha iyi işlenebilirdi. Akif'in baytarlığı, sporculuğu ve titizliği
kayda değer. Boğaz'ı yüzerek geçmiş mesela. Bir de kadınlar bu hikayede mecbur
kalınırsa bir serin esinti gibi yüzünüzü yalayıp geçiyor. Tıpkı eski edebiyatın
mahremi ifşa etmeme tavrı gibi. Bu kitaptan aklımda kalacak olan, Emin'in de tıpkı babası gibi, unutuluşa terk edilerek ve daha fenası, sokakta donarak ölmesi. Okumasanız da olur.
Hamaset kapaktan başlar |
Şimdi Uzaklardasın, Mehmet H. Doğan, Adam.
Büyük Defter, Kanıt, Üçüncü Yalan, Agota Kristof, Çev. Nahide Dikel, YKY.
Latife Hanım, İpek Çalışlar, Doğan Kitap.
Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor, Hasan Cemal, Everest.
Ankara'nın Ateştir Yolu, İsmail Bilgin, Timaş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder