19 Ağustos 2014 Salı

Mahremiyetin Yükü

Rafi Abi (Rafael Demirci) ile görüşme. Rafi Abi, bir zamanlar Ankara'da Ermeni olmanın hallerini, yer yer hüzünlenerek, yer yer öfkelenerek ve heyecanlanarak anlatıyor 2012


Lisansüstü eğitime başladım başlayalı, yani yaklaşık 22 yıldır hep saha çalışması yapıyorum. Saha çalışması dedim de aklıma geldi: "Sosyal bilimlerde saha çalışması nasıl oluyor? Sizin sahanız neresi?", sorusuyla da sık karşılaştığımı ekleyivereyim. Sanırım insanlara bu soruyu sorduran, sahanın fen bilimlerine ait bir terim olarak görülmesi. Saha dediğin arazidir, bu bakışa göre. Belki bir çeviri sorunudur bu. Neyse, üzerinde çok durmayalım.

Bizim sahamız genellikle yaptığımız görüşmelerin, gözlemin, katılımlı gözlemin, odak grup görüşmelerinin gerçekleştiği evler, sokaklar, işyerleri, okular, hastaneler, sahiller, meydanlar, ilanihaye... Ve hatta bu görüşmelerin kendileri. Başka türlüsü de oluyor saha çalışmasının sosyal bilimlerde. Ama benim yaptıklarım görüşmeler etrafında şekillenenler.

Neredeyse her yazdığım yazıyı, doktora tezimi ve öğrencilerden istediğim ödevleri de bir saha çalışmasına dayandırmış olduğum için son bir iki yıldır sürmenaj olduğumu hissediyorum. Şöyle izah edeyim: feminist metodoloji, araştırma konun ile özdeşleşme kurmayı, eğer görüşme yapıyorsan görüştüğün kişi ile diyalog geliştirmeni, dertleşmeni öngörür. Açıklamaktan ziyade, anlamaktır önemli olan. Görüştüğün kişilerden bir şeyler öğrenebilir, görüşmeler sırasında kendi hayatına, kişiliğine ilişkin farkındalıklar da yaşarsın. Böylece "bilim" denilen şeyin üstten bakan tavrı biraz da olsa törpülenmiş olur. Görüşen ile görüşülen bir ölçüde de olsa eşit seviyeye gelir.

Bunların üstüne benim muhabbetçi kişiliğim de eklenince, hemen hemen her görüşmem karşılıklı bir iç dökmeye dönüşüyor. Ağlaşma, gülüşme, hüzünlenme, neşelenme, öfkelenme dahil bu sürece. Hiç onaylamadığın, ayrımcı, şedit, nefret söylemiyle örülü ve baskıcı bulduğun birçok hikayeyle, anlatımla karşılaşıyorsun bir taraftan da. Hislerini dile getirmek de her zaman, her ortamda uygun düşmüyor.

Saha çalışmasında insanın karşısına türlü dram, umarsızlık, korku, yalnızlık v.b. çıkıyor. Bunlar değmeden geçer mi? Değmek ne kelime? Batıyor. Annelik, evlatlık, eşlik, öğrencilik, hemşehrilik rolleri hakkında konuşurken, kendininkileri de ortaya döküyor ve dışsallaştırıyorsun. Dışardan bakınca, içerde durduğu gibi durmuyor haliyle. Unutulmayacak hikayeler, seninkiyle birleşiyor, büyüyor, ağırlaşıyor.

Ama sırf kederden ibaret değil tabii saha çalışması. İyileştiriyor da aynı zamanda. Başka hayatlara temas etmek, anlatmak için hazır beklediğinin kendisi bile farkında olmayan kişilere akacak mecra sunmak çok zenginleştirici.

Her iki durumda da mahremiyetin yükü sırtına bindikçe biniyor. Önce birkaç kişiyle başlıyor, giderek onlara, yüzlere ulaşıyorsun. Her bir hikaye hem senin nehrinin kollarından biri oluyor, hem de kendi başına çağlayarak akıyor.

İşte sürmenaj olmaklığım burdan kaynaklanıyor. Artık hikayeler dinlemekten kaçıyorum. Her soruda kendi hikayeme uğramaktan yoruluyorum. Başkalarının hayatının gizlerini, acılarını ve hatta sevinçlerini sığdıracak yer kalmamış içimde, onu görüyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...