21 Eylül 2019 Cumartesi

Suyun üstünde kalmanın yolları



Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir kötülük ve buna karşılık suyun üzerinde kalma mücadelesiyle geçiyor günler. Daha önce de dediğim gibi, okumak direnmektir. Ayrıca arada ufak tefek iyi şeyler de oluyor. İyi kitaplar okunuyor mesela...

Bu seferki dörtlüden ikisi biyografi/nehir söyleşi. Her ay bir biyografi/otobiyografi okumasam olmuyor. Başkalarının hayatlarını ille de dikizleyeceğim. 

Gelelim kitaplara: ilki bir polisiye. Deniz Gürsoy bir yemek ve yemek tarihi yazarı. Sofra adlı şirketin yöneticisiyken başlamış bu işe. Bu konuda çok kitabı var. Rakı, hamsi, köfte, çay, kahve, şarap, çikolata, baharat ve hatta tekne sofraları, seyyar satıcılar... Saymaya sayfalar yetmez.

 İlk kez polisiye türünü denemek istemiş: İlk İntikam. Kitabın kahramanı Komiser Nazlı. Gürsoy'un serinin devamını getireceğini belirtiyor yayıncı arka kapakta. Nazlı, bir kadın komiser, hem de cinsiyet duyarlı, ilkeleri olan biri olduğu için başlarda ilgi çekici. Ama roman çok naif, kalıplara hapsedilerek ilerliyor. Dili de sarmıyor. Tek ilginç tarafı, polis teşkilatı içinde cemaat türü örgütlenmiş bir topluluğa ara sıra gönderme yapması. Bu mevzuyu daha derinlikli olarak ele alsaydı daha ilginç olabilirdi. Tavsiye etmiyorum. Bence siz Gürsoy'un gastronomi kitaplarını okuyun. En kapsamlısı da Gastronomi Tarihi. Ondan başlayabilirsiniz.

Kültür tarihimizde önemli bir karakter. 


Ne Olmuş Güldüysek? genç yaşta kaybettiğimiz gazeteci-yazar Evrim Alataş'ın hikayesi. Hikaye ailesi, arkadaşları tarafından anlatılmış ve Burcu Karakaş tarafından kaleme alınmış. Politize bir çocukluk ve gençlik dönemi, özgür bir ruh, mücadeleci ve esprili bir kişilik Evrim. Kısa hayatına çok iş ve yaratıcılık sığdırmış. Her Dağın Gölgesi Denize Düşer, Biz Bu Dağın Çiçeğiydik ve Mayoz Bölünme Hikayeleri, hem kendi hayatından, hem de Kürt coğrafyasından ses veriyor. Ne Olmuş Güldüysek'in sonunda yer alan, Taylan’a yazdığı mektuplar çok etkileyici. Hakkında yazılanlar da ne kadar derin iz bıraktığını gösteriyor. Okumanızı öneririm.

Diyarbakır ona çok yakışıyormuş.


Güven ailesinin reisinin ölümüyle başlayan olaylar, aile bireylerinin beklenmedik yerlere, yönlere savrulmasıyla devam eder. Bir akademisyen olan Şiir Erkök Yılmaz'ın, üniversitenin kuralcı ve boğucu dünyasından sık sık kaçarak kaleme aldığı romanlardan biri Aile İçi Muhabbet. Cinsiyetçilik, ahlakçılık, aile, kadın-erkek ilişkileri, kariyer, evlilik gibi kurumları sorgulayan bir roman. Ellilerden başlayarak Türkiye’nin geçirdiği dönüşümü de ailenin hikayesine fon olarak kullanmış yazar. Sürükleyici ama edebi değeri çok yüksek değil. 4 Hane 1 Teslim’den sonra yayımlandığı için, onun etkisinde kaldığını düşündürüyor. Ama bu sadece tahmin. 

Aile çoğunlukla cehennemdir.


Aşktan ve Devrimden Konuşuyorduk, Oya Baydar ile yapılmış bir nehir söyleşi. Baydar, özellikle son yıllarda oldukça üretken. Yazdıklarında kendi hayatından fazlasıyla ilham alıyor. Bunu, Melek Ulagay ile ortak hazırladıkları Bir Dönem İki Kadın adlı söyleşiye bakarak anlayabiliyorsunuz. Bu kitapta Baydar'ın anlattığı hikayelere, anılara, anekdotlara, yaptığı analizlere başka kitaplarında rastlamış bile olsanız, Aşktan ve Devrimden Konuşmaktan hiç bıkmayan Baydar'dan sıkılmıyorsunuz.  Ebru Çapa, İstanbul’dan Frankfurt’a ordan yine İstanbul’a uzanan politik, hüzünlü ve mücadeleci bir hayatı güzel anlattırmış Baydar'a. Bu kitabın bana düşündürdüklerini Sürgün ile Muhreç başlığıyla gazeteduvar'a tafsilatlı olarak yazmıştım. Linkini şuraya bırakayım merak ederseniz: https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/09/14/surgun-ile-muhrec/

Kedisiz bir Oya Baydar düşünülemez.




İlk İntikam, Deniz Gürsoy, Maceraperest.
Ne Olmuş Güldüysek, Evrim Alataş Kitabı, Haz. Burcu Karakaş, Ayizi.
Aile İçi Muhabbet, Şiir Erkök Yılmaz, YKY.
Aşktan ve Devrimden Konuşuyorduk, Oya Baydar ile nehir söyleşi, Ebru Çapa, Ağaçkakan.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...