31 Aralık 2022 Cumartesi

Yaşlılık ve yalnızlık okumaları

 


Bu seferki 4 kitap yaşlılık, yalnızlık ve geçmişe yolculuk etrafında kümelenmiş tesadüf eseri. Yaşlılığı, yalnızlığı kadınların ve erkeklerin nasıl deneyimledikleri, hayatın sonuna doğru geçmiş hikayelerden avuntu aramak veya onlarla hesaplaşmak, hayatın yarattığı hayal kırıklıklarının üstesinden gelmek için çabalarken başka travmalarla karşılaşmak...


Italo Svevo'yla yıllar önce bir kitabıyla tanışmıştım. Bu ikincisi, Svevo, İyi Yürekli Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü'nde, altmışına merdiven dayamış zengin bir bürokratın savaş zamanı kendisinden iş istemeye gelen genç ve güzel bir kadınla ilişkisini ironik bir dille anlatıyor. Yaşlı adam başta kaale almadığı genç kadının cazibesine kapılınca türlü budalalıklar yapıyor. Şaşırdık mı? Ama bu şehevi ve duygusal girdap sağlığına zarar veriyor. Bunu fark ettiğindeyse faziletli, görmüş geçirmiş, babacan bir figüre dönüşme yoluna giriyor. Bu yolda öyle kibirli bir tavır alıyor ki, açıkgöz genç kadın onu epeyce sömürüyor. Gençlere öğütler ve yaşlılık hakkında bir kitap kaleme almaya girişen ihtiyarı sürpriz bir son bekliyor. Svevo ihtiyarlık hakkında epey lakırdı ediyor. Yaşlılık romanını da hatırlarsınız. Yaşlılık yaşlandıkça benim de üzerine kafa yorduğum bir mevzu. Her kültürde yaşlanma ve yaşlılık süreçleri farklı olsa da, epey bir benzerlik var. Fuat Sevimay'ın çok iyi çevirisini de analım.

Geç Dönem Osmanlı ailesi gibi bir Svevo ailesi

Füruzan'ın, Gül Mevsimidir adlı uzun öyküsü, Kuşatma kitabının içinden çıkmış. İzmirli bir asilzade ailenin kızı, Mesaadet, ölüme yaklaşıp oğlunun evinde bir daireye hapsolduğu günlerde hep eskiyi anar. Bulunduğu sınıfa, kültüre körü körüne bağlı, kurallarla yaşayan ve etrafından da bunu bekleyen Mesaadet, ömrünün sonunda eski aşkını, eski İzmir’i gençliğini anarak fakat sınıfının gaddarca tavrını muhafaza ederek yaşamaktadır. Alın size bir başka yaşlılık pratiği. Bu kez kültürel, sınıfsal ve cinsiyet bakımından farklı bir yaşlılık. Nasıl da arka arkaya tesadüf etmiş. Füruzan yerli yazarların en iyilerinden bence. Ergenken ablamdan alıp okuduğum bu kitabı yine o bana gönderdi ve bir kez daha okudum. Fakat ergenlikteki algımla bu yaşımın algısı ne kadar farklı oldu. Keşke ömrümüz vefa etse de bizi etkileyen bazı kitapları bir kez daha okuyabilsek. Gül Mevsimidir'i ve tabii Türkiye siyasi tarihinin önemli bir kesitini/kuşağını çok iyi anlatan 47'liler'i tavsiye ederim. 

Ablamın zengin kütüphanesinden okuduğum nüsha

Yine bir kadın hikayesi anlatan Oktay Rifat'ın Bir Kadının Penceresinden'i özellikle Gül Mevsimidir'in ardına ekledim. Filiz, kocası Bedri’nin yarı aydın kibrinden muzdarip, üç çocuk annesi, duyarlı ve mutsuz bir kadındır. Hayatı sorgular, etrafını gözlemler, insanlarla empati kurar, doğaya yakın durur. Yoksulluk ve Bedri’nin baskısı onu genç ve idealist Selim’e yönlendirecektir. Filiz ile Selim arasındaki gizli saklı ilişki romanın ana teması gibi gösterilse de, anlatılan aslında kadının toplum içindeki yeri, yasaklar, dogmalar, körü körüne batı hayranlığı, gelenekler ve bunların birbiriyle çelişmesinin Filiz üzerinde yarattığı baskıdır. Evlilik, ebeveynlik, aşk ve cinsellik de sorgulanan konular kitapta. Fonda ise yetmişlerin kaotik atmosferi var. Oktay Rifat keşke daha fazla kurgusal metin yazsaydı. Yerli edebiyat okumalarım arasında unutulmazlardan biri oldu. Bir erkek yazarın bir kadının ruh halini, cinsiyet rol ve kimliklerinin yarattığı baskıyı bu kadar iyi anlatması hayranlık uyandırıcı.

Oktay Rifat'ın gözleri için gazel yazdığı ve genç yaşta veremden ölen eşi Türkan

Nobel ödüllü yazar Patrick Modiano'nun kara roman/polisiye arası kitabı Mahallede Kaybolma Diye, yazar Jean Daragane’in unutuluşa terk edilmiş travmatik çocukluk anılarını hatırlamasıyla başlıyor. Ona bunları hatırlatan, kaybettiği adres defterini bulan bir çiftin dikkat çektikleri bir isim. Olaylar geliştikçe çocukluk anıları bir bir aydınlanıyor. Yazar, bu kez kendi hayatını zihninde yeniden yazıyor. Belki çeviri sorunları yüzünden, belki de yazarla kan uyuşmazlığı sebebiyle kitabı sevemedim. Bir başka kitabıyla kapıyı zorlayacağım.

Hikayelerin başladığı yer


İyi Yürekli Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü, Italo Svevo, Aylak Adam, Çev. Fuat Sevimay.

Gül Mevsimidir, Füruzan, YKY.

Bir Kadının Penceresinden, Oktay Rifat, YKY.

Mahallede Kaybolma Diye, Patrick Modiano, Çev. Nedret Öztokat, Can.

1 Kasım 2022 Salı

Yerli yazar keşfetme inadım

Çoktandır okuduğum kitaplardan bahsetmiyordum. Bu sefer de, çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanan yerli yazarlarla yakınlaşma çabalarımın neticesi olan iki kitap ile ütopik/fantastik diyebileceğimiz kült bir eser ve bir de biyografi/romandan bahsedeceğim.

Öl gibi iddialı bir adı olan romanı merak etmeden duramadım. Satın almamı engelleyen, son yıllarda pek çok yerli yazara heves edip hayal kırıklığıyla sonlanan okuma tecrübelerine sahip olmamdı. Almaya karar verince de ne kitapçılarda, ne de internet sitelerinde bulabildim. Derken tek bir kopyasına rastlayıp sipariş ettim. Çağnam Erkmen'in romanında, okuldan arkadaş olan bir grup orta yaşlı kadın, bir tatil yöresinde geleneksel buluşmalarını gerçekleştirmektedirler. İçlerinden birinin beş-altı aylık ömrü kaldığını öğrenir ve onun son isteğini yerine getirmeye karar verirler. Son isteğin ne olduğunu söylersem spoiler vermiş olurum. Öl, aşk, arkadaşlık, kariyer, evlilik, aile ve cinsellik üzerine bir roman. Erkmen, bu konuları felsefi bir boyuta taşıma gayretini ve üslup geliştirme kaygısını öyle abartmış ki, asıl karakterlerin yanında, taksi şoförü ve benzeri yan karakterler aynı felsefi bakışla konuşuyor, üst dil kullanıyor. Bir hayal kırıklığı daha.

Kitap kapağı güzel. Fakat isimdeki emir kipi ile içerik çok da örtüşmüyor.


Jakob von Gunten, Jaguar ne yayınlasa alırım itimadımın bir neticesi olarak kitaplığıma yerleşti. Robert Walser üstad, Benjamenta Enstitüsü adlı bir eğitim kurumunda itaatkar, silik ve sabırlı bir hizmetkar olmayı öğrenmek üzere ailesinin asaletini ve servetini elinin tersiyle iten Jakob’un hikayesi üzerinden otorite, sınıf, kültür gibi kavramları sorguluyor bu kısa romanda. Birçok yazara ilham kaynağı olmuş. Fakat ütopik roman okumak beni sarmıyor. Bu türü sevenlere ve tabii Walser ile tanışmak isteyenlere tavsiye olunur. 

Fotoğrafa bakınca Walser'in genç Jacob'u yaratırken kendi gençliğinden yola çıktığını düşündüm.


Melisa Kesmez'in Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz adlı ilk kitabının değil de Nohut Oda'nın çok methini duymuştum. 5. Baskıydı elimdeki. Okudum, sevdim. Ama yetenekli ve yaratıcı birçok yerli yazarın eserlerinde olduğu gibi, üzerinde daha ince çalışılması gerektiğini düşündüren metinler gibi geldi yine bana. Neredeyse bir yazma koçuyla çalışsalar gibi absürd bir laf edeceğim. Mesela bu kitapta, her öyküdeki karakterler, “alasıya kadar”, “veresiye kadar” gibi şiveli bir konuşma tarzına sahipler. Her yaştan, her cinsiyetten ve kültürden insanın benzer bir jargonu, üslubu, şivesi olması imkansız. Belli ki bunlar, yazarın gündelik hayatında kullandığı fiiller. Bahsettiğim bunun gibi incelikler. Onun dışında ev temalı, yer edinme, mekan tutma/tutamama temalı seveceğiniz öyküler var.

Yine de en iyi yerli hikayecilerden biri.


Ressam ve müze müdürü olarak tanıdığımız Osman Hamdi Bey’in maceralı, cerbezeli hayatı hakkında çok akıcı ve tabii bilgilendirici bir biyografik eser Emre Caner'in Kaplumbağa Terbiyecisi. Roman denilmesine rağmen biyografiye yakın olduğunu düşünüyorum. Hayata atıldığında, bir devlet adamı olan babası tarafından hukuk tahsiline yönlendirilen Osman Hamdi, bunun için gittiği Paris’te sanata, özellikle de resme ve arkeolojiye yönelir. Yüksek bürokrat, otoriter bir babaya baş kaldırarak hayatına kendi istediği yönü verir. Belediye başkanı, Düyun’u Umumiye üyesi, protokol müdürü olarak görev yaptığını, iki kere, ikisi de Fransız olan kadınlarla evlendiğini, çok sayıda çocuğu olduğunu, muzip, hırslı ve azimli mizacını da öğreniyoruz bu kitaptan.  Aynı zamanda Abdülhamid döneminin otoriter ve korku dolu yıllarını, Ahmet Midhat Efendi ile Midhat Paşa’nın hikayelerini, saray entrikalarını, siyasi tarihi de takip ediyoruz. Ahmet Midhat Efendi'nin hikayesinin ayrıntılarını bu kitaba kadar bilmiyordum. Kendisine biraz mesafelendim. Mutlaka okuyun.

Tanımaya değer bir adam.




Öl, Çağnam Erkmen, DK.

Jakob von Gunten, Robert Walser, Çev. Gül Gürtunca, Jaguar.

Nohut Oda, Melisa Kesmez, Sel.

Kamplumbağa Terbiyecisi, Osman Hamdi Bey’in Romanı, Emre Caner, Kapı.


11 Temmuz 2022 Pazartesi

Yol kitabı, depresyon kitabı, yaz kitabı

 Sizin de ortama, duruma, ruh haline göre öne aldığınız veya ötelediğiniz kitaplar vardır mutlaka. Yola giderken, depresifken, neşeliyken, refakatçi olduğunuzda, otel odasında yalnız saatler geçireceğinizde, sahilde "hafiflik hayali"yle uzanıp yatacakken, toplu taşımda vb. okunacak kitaplar farklılaşıyor benim için. Fakat bazen de obsesif karakterim gereği, tuğla gibi bir kitaba sardırdığım veya önce onun sonuna gelinmesi gereğine inandığım için, çantamı böylesi kitaplarla ağırlaştırdığım veya tatilimin bir bölümünü zehir ettiğim olmuştur. Bir de sağdan-soldan demir leblebi olduğunu duyup elimin gitmedikleri var... Ama o da ayrı yazı konusu. 

Selim İleri'nin sayısız anı kitabından birini okurken, evden çıkarken çantasına hep ince bir kitap attığını okumuştum. Bu kitabı çantadan çıkardığı an çeşitli tanışmalara, bakışmalara, konuşmadan anlaşmalara veya dostluk başlangıçlarına da vesile oluyormuş. Tabii ince bir kitabı çantadan çalımla çekmek yetmiyor, Selim İleri şöhretine de sahip olmalısınız ki, "bu ne okuyormuş bakalım, yanına gitmek için de vesile olur hem" desin etrafınızdakiler :)

Neyse efendim, şu aşağıya bırakacağım beş kitabın ilkini iki günlük Kapadokya gezisine çıkarken, otobüste çok vakit geçireceğimi ama dikkatimi yoğunlaştıramayabileceğimi hesaba katarak yedeğime almıştım. İkincisini, elime geçer geçmez, iyi bir okurun/dinleyicinin değer verdiği yazarlara, müzisyenlere yaşam öyküsü biçmesi fikri hoşuma gittiği için duvara sürtünür gibi, çok uzun sürede ve gittiğim her yerde okumuştum ama hiç aklımdan çıkmadı. Üçüncüsünü bir akşamda, her şeyden bunalmışken devirmiştim. Dördüncüsüne kısa bir tren yolculuğunda, Ankara'dan Eskişehir'e giderken, Bozkır ruhuna hakkını versin diye başladım. Beşincisine ise hangi kitaba başlasam acaba diye kıvrandığım kitaplık önü mesaimin neticesinde el atmıştım.

Çok güzel fotoğraf


Türkan Şoray: Bir Yıldız Böyle Doğdu, bir Şoray biyografisi adından da anlaşıldığı üzere. Yetmişli yıllarda yazılmış biyografide Agah Özgüç, Türkan Şoray’ı belirgin bir alaycılık, hatta öfke ile tasvir ediyor. Bir tür aşk-nefret ilişkisi sanki bu. Çocukluğundan sinemaya girişine uğrayarak Rüçhan Adlı ve annesi ile kurduğu himayeci ilişki, sinema kariyerindeki hatalar ve isabetli kararlar bu kısa metinde bozuk bir Türkçeyle, cinsiyetçi bir tavırla anlatılıyor. Sonuna eklenen filmografi en isabetlisi. Yakın zamanda hayatını kaybeden Özgüç magazin muhabirliğinden sinema yazarlığına geçip, magazin muhabirliğinin raconunu elden bırakmadığı için yazdıklarına tenkisatlı yaklaşmak gereken bir yazar. Ama insan benim gibi dedikoducu tarafını bir kenara bırakamıyorsa Özgüç kitaplarını da bırakamıyor.

Lentz, ta kendisi


Michael Lentz'in Pasifik Sürgünleri, Nazi dönemi Almanyası’ndan kaçarak ABD’nin Pasifik bölgesine sığınan Alman entelektüel ve sanatçılarının sürgündeki hayatları, halet-i ruhiyeleri ve savaşın sonunda ne durumda olduklarını tahayyül eden bir roman. Mann, Shönberg, Brecht gibi isimleri, yapıtları ve anılarını izleyerek, ülkelerinden hangi koşullarda kaçmış, sürgünde neler hissetmiş, yaşamış ve yapmış olduklarını/olabileceklerini yarı kurgu-yarı belgesel nitelikli bir anlatımla sunuyor okura Lentz. Kendisi de müzisyen ve şair olan yazar okuması oldukça çetin ama okurda iz bırakacak bir metin ortaya çıkarmış. Çeviri ve redaksiyon sorunları da okumayı zorlaştırmasa iyiydi.

Desen böyle tanıtmış bu tatlı kitabı


Bugün Burada, Yarın Orada Peter Stamm, Jutta Bauer ikilisinden ev kavramı üzerine bir çizi roman. Hayali evlerde yaşayan geniş ailenin oğlu, her evin kendisine ve ailesine hissettirdiklerini çocuksu ve masalsı bir dille anlatıyor. Büyüklere de hitap eden, çizimleri usta işi bir kitap.

Ben bu eski baskının kapağını daha güzel buldum


Çehov’un Bozkır'ı, yaşadığı küçük şehirden okumak için büyük şehire doğru uzun bir yolculuk yapan 9 yaşındaki Yegoruşka’nın gözünden Rusya kırları, köylüleri, etnik çeşitliliği, farklı adetler, politik görüşler ve gündelik hayatın kendine has özellikleri ile anlatıyor. Tabii ki okunulası. Rus taşrasını iyi bilen zeki, duyarlı bir yazarın yarı otobiyografik hikayesi bu. Roman boyunca köylülük, taşrada sosyal hayat, taşrayla şehrin bağlantıları hakkında da düşünüyorsunuz. Bu kitap booktuber camiasında çok ilgi gördü bir dönem. İnce ve ucuz, bir de Çehov romanı diye mi ki?

Yazarımız ait olduğu yerde


Alberto Manguel çok üretken bir yazar. Dönüş'te, ülkesindeki diktatörlükten kaçması için ailesi tarafından Roma’ya gönderilen Latin Amerikalı Fabris'in hikayesini anlatıyor. Bir düğün için ülkesine ve doğup büyüdüğü şehre döndüğünde gerçeküstü sürprizlerle karşılaşacak, geçmişle hesaplaşacaktır Fabris. Daha doğrusu geçmişi onunla hesaplaşmak için dönmesini beklemektedir. Bir tür fantastik kara roman. Okunulası bir novella.


Türkan Şoray, Bir Yıldız Böyle Doğdu, Agah Özgüç, Göl Yayınları.

Pasifik Sürgünleri, Michael Lentz, Çev. Fikret Doğan, İletişim.

Bugün Burada, Yarın Orada, Peter Stamm, Jutta Bauer, Çev. Ümit Mutlu, Desen.

Bozkır, Bir Yolculuk Hikayesi, Anton Çehov, Çev. Ayşe Hacıhasanoğlu, İş Kültür.

Dönüş, Alberto Manguel, Çev. Ülker İnce, Kırmızı Kedi.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...